27 Aralık 2015 Pazar

İŞE YARAMAZ KOCALAR...

Bana hep "Mor Çatı Sığınma Evi" türünde bakıcılar düştü.
İlkinde ki;
Koca içer, çalışmaz, bizimkisi hem temizliğe gider sonra da  bizim kızlara bakmaya gelir.
Bir deri bir kemik kalmış çalışmaktan.
Psikololjiyi hiç söylemiyorum.
Ne oldu peki?
Aklına girdim, zaten akıllı kadındı. Kocayı zorladık işe girmesi için, üçüncü işte tutturduk.
Kendisi de sigortalı iş buldu.
Üzüldüm baştan ama çok çok iyi oldu. Şimdi haftasonları görüşüyoruz.
Çok daha iyi, gözü gönlü açılmış, kendini değerli hissetmeye başlamış.

Şimdiki bakıcım ise, alem birşey.
Kocayı 17 sene önce yatakta basmış başka kadınla.
Adamı bacaklardan bıçaklamış ama kendide 18 yerinden bıçaklanmış adam tarafından, ölümlerden dönmüş.
Hemen boşanmışlar, kendini müdafadan bizimkisi kurtulmuş. Ama hastanelerde bayağı sürünmüş, bir sürü ameliyat geçirmek zorunda kalmış.
Adam 7 sene içeride yatmış. O zamanlar 9 aylık olan bebekleri şimdi 17 yaşında.
Adam hapisten sonra çıkmış ama ayağın biri sakat, hatıra bıraktım diyor bizimkisi.

Bunu ne yapacağım bilmiyorum, halen düşünüyorum.

O'nun bana faydası oldu biraz aslında, EX ilk duyduğunda tek kelime edemedi, alt dudak sarktı:)
Haberi yoktu böyle bir geçmişi olduğundan.
Çocukları görmeye geldiği bir akşam anneme anlatıyormuş gibi anlattım.
Yorum yapmadı, O'nun gibi erkeklere gerçekte neler yapıldığını anlamıştır da  benim ne kadar basiretli bir saf olduğumu bir kere daha görmüştür umarım.
Ucuz kurtulmuşsun bak EX'çiğim..
Git bir yasin okuttur da şükret haline...
Şu an sen de topal geziyor olabilirdin..

20 Aralık 2015 Pazar

AKUPUNTUR-2

Cumartesi 2. seansı yaptık. Bu sefer sağ kürek kemiğimin olduğu yer acayip acıdı ve sağ elim. Çok biriktirmişim, bundan kaynaklanıyormuş.
Akupuntur yapan Çinli uzman ile seansta biraz konuştuk sonra uyuya kalmışım.
İş hayatından ve tabi ki asıl rahatlamam gereken özel hayatımdan bahsettik.

"Özgeçmişin zenginleşti, biliyor musun? " dedi.

"Nasıl?" dedim.

"Evlendi, boşandı, öldü,
 Ama diğer insanlar.
"Evlendiler, öldüler"...

Gülmeye başladık...İğneler acıttı canımı gülerken ama güzel cümleydi, hoşuma gitti.

13 Aralık 2015 Pazar

AKUPUNTUR

Sonunda...
Bir karar aldım.
"Bitirmek istiyorum" dedim. İçimde.
İki hafta iyi isem üçüncü hafta kötü oluyorum.
Mantıklı düşününce affediyorum, yoluma bakıyorum.
Ama ufacık birşey beni hemen yerle bir ediyor.
Ve birinin tavsiyesi ile bir Çinli'ye gittim dün.
Öfkemi dindiremiyorum dedim.
"Hazmedemiyorsun" dedi.
"Evet, aynen" dedim.
"Öfkeni yoketmeliyiz , öfke insanın içini bitirir. Ama sinirlenmek öyle değil. Sinirlenmek insanı, normal bir duygudur" dedi.
"Bir kaç seans akupuntur yapacağız" dedi.
Hatta; "Ard arda iki üç gün gelebilir misin" dedi.
İşten dolayı pek mümkün değil.
Neyse her cumartesi için sözleştik.
Dün ilk seansımı aldım.
Bu Çin'li uzman, 20 iğneyle yapıyor akupunturu.
Akupuntur'da uzmanlık seviyesini az buçuk belirliyormuş bu.
Üstadı Çin'de..
Çin'deki üstadı sadece bir noktaya iğne batırarak akupuntur yapıyormuş.
20 rakamı da bayağı uzmanlık seviyesiymiş.
Karnıma, bacaklarıma, ayak parmaklarıma, ellerime ve kollarıma konuşurken batırdı ve anlamadım.
Sonrasında biraz muhabbet ettik ve üzerime bir battaniye örttü ve bana "sadece iyi ve güzel" düşüneceksin " dedi. "Ve mümkünse uyu."
Pek uyuyamadım, kafam çok karışıktı, mucize beklediğim için vücudumu dinlemeye başladım. Ayaklarım karıncalandı bir ara, gerildi.
Karnımda birşeyler hareket etmeye başladı, tedirgin oldum, gazdır dedim:)
Sonra sol kolum acıdı. Sağ kolumdakileri tüm seans boyunca hiç hissetmedim.
Ama karnımdaki bir nokta ve sol kolumun üst noktası acıdı.
Seans sonunda konuştuk.
"Acıdı"dedim.
"Çok iyi" dedi. Acıması gerekiyormuş.
Sorunlu yerlerim acıdı. Hazmedemediğim için karnım ve hep yumruk çakmak istediğim için de sol kolum:)
Hafif hissettim kendimi, en önemlisi de "Bitirme" kararı vermiş olduğum için...
Umarım tıkanan duygularım açılır ve yoluma devam ederim. Artık...

29 Kasım 2015 Pazar

KENDİN İÇİN YAP

O'nu mutlu etmek için değil.
Anneni mutlu etmek için değil.
Ya da kardeşlerini, ya da çocuklarını, ya da akrabalarını, ya da arkadaşlarını.
Kendini mutlu etmek için yapacaksın bazı şeyleri.
İşte o zaman neşelenirsin.

22 Kasım 2015 Pazar

ESİN

Kasım ayı...
Bunalım ayı...
Kadın ne yapar bu mevsimde?
Değişiklik ister tabi ki...
Kıyafet, saç, sosyal yaşam...
Ben de iş çantamı değiştireyim dedim. Uzun zamandır kullanmadığım bir çantayı çıkardım sandıktan!
İçinde birşeyler kalmış. Onları temizledim.
Küçük mektup zarflarından çıktı bir tane.
Açtım, okudum.

"Mutlu yıllar canım, seni seviyorum" ESİN...

Düşün, düşün, Esin kimdi acaba, okuldan mıydı, yazlıkta ki Esin mi?
O bana çiçek göndermemişti hiç ama...
İnanır mısınız 10 saniye boyunca Esin kimdi diye düşündüm:)
Sonra yere oturdum gülmeye başladım.
Eşin, eşin, eşin... Ayol
Hani önceden eşin olan o adam var ya, O..
Bu kadar silmişim kafamdam, bir varmış bir yokmuş işte...

9 Kasım 2015 Pazartesi

AHH AHH .. BU ÇOCUKLAR BÜYÜYÜNCE YANDIM BEN!


Sabah çocukları okula bıraktım. Tam kapıdan çıkarken kapıda duran "Güvenlik Amca" beni durdurdu. Geçen gün benim sessiz olarak bilinen- ki bana sorarsanız hiç değil- elemanın vukuatını anlattı. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim? Olay şöyle gelişmiş:
"Öğle yemeğine inen çocuklar yemekhanede yerlerine otururlar. Yemeğe geç gelen benim çocuk, B ismindeki sınıf arkadaşının yanında başkasının oturduğunu görünce kıyameti koparır ve "ben onunla evleneceğim, çabuk yanından kalk" diye bağrış gürültü  oturan diğer çocuğu kaldırır. Yemekhanede herkes şok. Hele benimki sessiz sakin bilindiğinden öğretmenler , yemekhane görevlileri dumur olmuş.Diğeri zaten çok hareketli. Fırlama olan ne yapsa kimse şaşırmıyor zaten.
Güvenlikteki amca da haftasonu geçmiş unutmamış, koşa koşa peşimden gelip sabah sabah olayı anlattı. Önce güldüm. İşe gelene kadar arabada şapşik şapşik kendi kendime güldüm. Ve sonra...
Ergenlik dönemi, ileriki yaşlar.
Eyvah.. Ben bu çocukla ne yapacağım, ya hep böyle aşk meşk peşinde koşar da okumazsa...
Beni bir telaş aldı, sormayın...

8 Kasım 2015 Pazar

BİREYSEL AHLAK MI?

Hayattan herkes ne  istediğini biliyor mu gerçekten? Ya da ortamın getirdiği şartlar içinde, olması gerektiği gibi mi yaşıyoruz?
Herkesin dediği doğru mu gerçekten? Ya o doğrular doğru değil, yaşananların getirdikleri farklı ise.
Herkesin ahlak dediği şey, kime göre ahlak? Topluluk için de birbirini incitmeden yaşayıp gitmek mi?
Ya da onların saygı duyacağı şekilde başın önde ama gururlu ve mağrur biri mi olmak?Toplumsal ahlak mı, bireysel ahlak mı? Konu derin nitekim...
Biliyorsunuz Ex, evliliği düşünüyormuş. Yalnız yaşayamadığını, kurulu düzen istediğini.. falan filan..
Duyduğum an - ki öncesinde annemle çok konuşmuşluğumuz vardı evlenebilir hazırla kızım kendini diye- gerçekten boğazıma koca bir yumru oturmuştu. Burada ex'i sevdiğimden geri dönmesini beklediğimden değil üzülmem. Toplumsal ahlak nedeniyle üzülmem. Yaptığı şey yanlıştı, ahlaksızlıktı.. Çocuklarını bırakıp mutlu değilim diye giden, kurulu düzenini bırakıp şimdi kurulu düzen isteyen abuk durum yıkmıştı beni. Canımı acıtmıştı.
Birkaç kişiyle konuştum o olaydan sonra, hatta bu blogta sevdiğim bir blogger kafama taş bile attı yazdığım bir yazıda:)
Düşündüm, hala düşünüyorum. Herkes hayatıma devame tmemi söylüyor. Ben de ettiğimi sanıyordum, birçok kişiye göre etmiyormuşum? Hala bunu anlamaya çalışıyorum. O'nu geri istemiyorum ki, eskinin asla eskisi gibi olmayacağını biliyorum. Şimdilerde hatta eskide yaşadığım birçok zamanı mutlu olduğumu sanarak geçirmişim, kandırmışım kendimi.Bunları da söylüyorum kendime. Peki ben ne istiyorum, neden üzülüyorum zaman zaman? Neden kinleniyorum?
Hayatımı seviyorum, istediğim şeyleri yapıyorum, işimi, çalışmayı çok seviyorum.
Ne istiyorum, neden böyle hissediyorum biliyor musunuz?
Bana, çok fena tekme atıldı Ex  ve  o kadın tarafından. Aldatıldım, kandırıldım, duygularımla oynandı, yalanlar söylendi, gerçek sandığım şeylerin birçoğunun aldatmaca olduğunu öğrendim. Hayatımda ilk defa böyle tekme yedim. Yeni yürümeye başlayan ve koltuktan düşen bir bebek gibiyim. Bundan dolayı anlık duygusal pikler yaşadığımda buraya sözlerle döktüğüm duygularımdan suçluluk duymuyorum dostlar. Yaşanması gerekenleri yaşayıp, yoluma devam ediyorum sadece. Sizlerle anlarımı paylaşıyorum ve huzur buluyorum.Doğru ya da yanlış...

3 Kasım 2015 Salı

İYİ...ÜÇ HARF

İkizlerden biri ile sabah o tuvaletini yaparken konuşuyoruz, hatta dertleşiyoruz.
Bu sabahta dedim: "Canım bana işyerinde sürekli kızan, kötü davranan biri var. Sence nasıl davranmalıyım ben?"
Cevap:
"İYİ"...

Bu kadar işte..

Koca koca insanlardan duyamayacağın en olgun, en net, en olması gereken cevap.

Sonra adını sordu, söylemedim tabi. Isıracak gibi bakıyordu çünkü:)

1 Kasım 2015 Pazar

EVLİLİK DÜŞÜNÜLÜYOR...

Eh bu kadar sessizlikten anlamalıydım. Birşeylerin patlayacağını.
Evlenmeyi düşünüyorlarmış.
Ex bugün kızları müstakbel kayınvalidesine götürmüş.
Sabah anlamalıydım, alırken size bir sürprizim var deyip duruyordu densiz.
Allah muhabbetlerini arttırsın, ne diyeyim.

(Bir de kayınvalide bozuntusu, ikizlerden birinin saçlarını yandan örmüş, yetimler gibi . .sinir oldum..Hani yaşlı kadınlar ayaklarına halhal takarlar ya, tip tip. Gözümde öyle biri canlandı o saçları görünce.Hemen çözdüm tabi ki. Ne çirkin örmüş diye de söylendim durdum.)

PİYATES:)

Pilates yapıyorum. Tam tamıma 4 hafta olmak üzere...

Her gün 6:00 da kalkıyorum, 30&40 dakika çalışıyorum.Çocuklar uyanmadan, onlar uyanırlarsa beraber yapıyoruz. Ben gerçi onlara gülmekten pek yapamıyorum. Ailecek yerlerde yuvarlanıyoruz anlayacağınız.

Yalnız acayip tavsiye ederim.Vücudum çok esnedi, uzadım sanki. 1-2 kilo farketti. Migren gitti. Başağrısı yok, boyun ağrısı yok. Ve ruha acayip iyi geliyor. Öğlen işyerinde yapabileceğim bir yer olsa işte bile yapacağım neredeyse.

Spor bana iyi geldi nitekim, Tavsiye ederim efendim.

Bunlar da cicilerim:)

ŞAKA MIYIM? ŞAKA MISINIZ?

Biz evliyken herkes bizim evde toplanır, pazar kahvaltısı yapılır, akşamüstü balıklar pişerdi.
Büyükbaba, babaanne, bazen görümce ve çocuğu...
Şimdi neredeler mi?
Bilmiyorum.
Artık ben de kalmıyorlar, normal olarak.
Onları yanında istmeyen kızlarında kalıyorlar, çünkü görümcemin çocuğuna bakıyorlar. Ara sıra da evlerine dönüyorlar.
Geldiklerini gittiklerini bile bilmiyorum artık.
Yazın bir ara iyice kanka oluştuk 'Ex' ile. Kuzguncukta karşılaştım onlarla, ikizlerim de yanlarındaydı. Baba günüydü çünkü.Babaanne, görümce, görümcemin çocuğu, ex ve ikizler.
Yanlarına oturdum, kahve söylediler, kahve içtik birlikte. Hiçbirşey olmamış gibi.
Gerçekten de hiçbirşey olmamış gibiydi. Ben hala 'anne' diyorum, görümcemin çocuğu bana 'yenge' diyor...
Bizimkiler havuza gitmek istediklerini söylediler. Görümcenin çocuğu da gelmek istedi. E hadi bize gidelim, hep birlikte havuza girelim, dedim.
Şaka gibi.
Görümcem, ex, yeğen, çocuklar... havuz keyfi yaptık resmen. Babaanne balkondan bizi izledi. Eve geldik, lahmacun söylemişler, oturduk yedik birlikte.
Sonra üç çocuğu birden yıkadım tam bir gelin gibi. Sonra kahve faslı.
Gittiler.
Ne mi oldu?
O günden beri görüşmüyoruz.
Ex isterse biraraya geliyoruz, yoksa gelmiyoruz. Benim elimde değil ipler görüldüğü üzere.
Herkes ortama uymaya çalışıyor hiçbirşey olmamış, yaşanmamış gibi...
Şaka bunlar ya, vallahi şaka billahi şaka.
Bundan dolayı galiba gerçek dünyaya alışmam zaman alıyor, ve insanları hala tanıyamıyorum, kendimi de. Ne istediğimi bilmeyince de, baka insanların isteklerini yaşıyorum. sonra ne mi oluyor? Onlar isteklerini, seninle  yaşamak istemeyince boşluk oluyor göğsünde kocaman hem de...

30 Ekim 2015 Cuma

BAŞKA ANNELERİN OĞULLARI

Hep tüh kaka dedik ya 'erkeklere!' Hani biz bekar anneleri çok üzdüler diye.
Belki siz demediniz ama  ben tam bir bencillik kumkuması oldum bu konuda ve dedim; çok dedim hem de... Ve onlara ne kadar kötü davranırsam sanki beni üzen o insanın hıncını çıkardım.
ANCAK!
Hiç haketmeyen birine, bir erkeğe gerçekten kötü davrandım. Ve ondan sonra şapkamı koydum önüme. 'Kızım' dedim, O da bir annenin evladı. Ben 'O'nun annesi olsam, beni döverdim'.
Herkes kötü değil, her erkek te kötü değil.
Sadece doğru iletişimde doğru kişilerle birlikte olmalıyız galiba.
Bazen 'Ex' için bile  O'na ne kadar kötü davrandığımı düşünüyorum. Beni üzmek istemediğini biliyorum aslında, Sadece zayıf karakterli olmasından kaynaklı kırdı beni.Gönlü başkasına kaydı işte. Beni ne kadar üzüp, yıkıntı yapacağını bilmedi, umursamadı, düşünmedi. Bu sözlerimle O'nu affettiğimi düşünmeyim. Hala 1,5 sene olmasına rağmen rüyalarımda yüzünü görmediğim saçları omuzlarında bir kadını evire çevire dönerken, Ex'e de deli gibi bağırıyorum. Bu kabuslarımda kolay kolay geçmez ama, başkalarından da bunun bedelini ödemelerini istemekçok büyük haksızlık olacaktır. Demek istediğim bu...

KİMLİK: ANNE

Anne olduktan sonra, nasıl yeni doğan çocuklarımız hayata alışmaya çalışıyor ise, "Anne" denen varlıkta anneliğine alışmaya çalışıyor. İçgüdüsel yaptığınız birçok hareketi zamanla çocuklar büyüdükçe sorgulamaya başlıyorsun. Süt verme, çocuğu uyutma, yıkama gibi motor hareketler Allah vergisi geliyor, ve bize kodlanıyor.
Ama sonrasında yaşadığımız dönemin getirdiği yaşam koşulları, sosyal çevre ile birlikte herkesin annelik vazifelerinde kodlarının dışında yetkinlikler oluşuyor. Bazı anneler daha rahat davranırken, bazıları çocukları ile yarışmaya başlıyor. Ben orta derecede bir anneyim. Çocuklarımın okulda karşılaştıkları bir sorun karşısında genelde soğukkanlı olup, feveran etmiyorum yani ortalığı ayağa kaldırmıyorum. Böyle anneler var etrafımda ve bu sefer onların beni gaza getirme durumlarına gıcık oluyorum. Ben o çocukların arkasında her zaman anne&babalarının olmayacağını hissettirmek istiyorum. Küçük sorunları kendileri halledebilmeli. burada bana düşen  doğruyu yanlışı çocuğun önüne koymak. Ama şunu da biliyorum ki, biz, çocuklara ne kadar olmaları gerekeni öğretmeye çalışsak ta onların da bir kodlaması var. Genetik diyoruz buna. Bu kodlama ile değiştirebileceğimiz değerlerin, alışkanlıkların, davranışlarının sadece %10'unu yönetebiliyoruz (bence). İkiz annesi olarak iki çocuğumunda farklı davranışlar sergilemesinden yola çıkarak bunu söyelyebiliyorum sizlere.
Anne kimliğimle ne kadar örtüştüm, ne kadar içime aldım ve kodlarıma ne kadar işledi bilemiyorum ama bazen zorlandığımı ve çalışan bir anne olarak  acaba ANNE kimliğimi tam yerine getirebiliyor muyum? diye de düşünmeden edemiyorum...

17 Ekim 2015 Cumartesi

YOLA DEVAM

Şimdi...
Dedi ki:"Yapamayız, olmaz"..
"Ağzımıza sı.rlar" dedi.
Eh madem öyle dedim, başkaları yapacağına biz birbirmizin ağzına...
Neyse.
E şimdi ne oldu derseniz, hüzün, ayrılık, yalnızlık, boşluk.
Hep aynı hikaye dimi bu yazdıklarım.
Herhalde herkesin başına gelen, benzer ilişkiler doludur.
Peki ben şimdi soruyorum.
İnsanlar nasıl yoluna devam ediyorlar?
Sordum, cevap vermek size kalmış?

14 Ekim 2015 Çarşamba

ZAYIFLIK MI? HAYIR DUYGULAR SADECE...

Hep Amerika'ya gitmek, yerleşmek istemişimdir. İnsanların oradaki yalnızlığından birçok kişi oraya yerleşemeden dönse de, ben o yalnızlığı seviyorum.
Kimse karışmıyor.
Kimse yargılamıyor.
Kimse etnik kökenine bakmıyor.
Kimse dinini umursamıyor.
Kimse kimsenin kişisel hayatının içine girmiyor.
Sen sokmak istesen bile "personal" deyip dinlemiyor.
En doğrusu...
Bizim vıcık vıcık ilişkilerimizde aslında duygusal zayıflığımızda anlattığımız hislerimizi, yaşadıklarımızı bir bakıyorsunuz sakız olmuş o umarsız pis ağızlarda...
Kaç kere anlatmayacağım desenizde nefis denen iradeye bağlı ince ip kopabiliyor zayıf anlarınızda.
Ve sonra ne mi oluyor?
Hep zayıfsınız o kişilerce.
Hep aykırısınız.
Hep kolaysınız.
Hep savunmasız.

Saygı duyalım efendim, insanların özbenliğine sadece. Bunu yapalım gerisi gelir.

TAPINAK

Bu karanlık acı dolu günlerde çevire çevire dinlediğim hüzünlerimin şarkısı"Rainbow-Temple of King"..
Buyrun efemmm..

https://www.youtube.com/watch?v=ZUpxniZBb5s

Lütfen insanlar, başkalarının pis işleri yüzünden ölmesin artık...

Not: Müslüm Baba'nın "Affet" cover'ının kaynağıdır.

6 Ekim 2015 Salı

KABUS

Hani uyanmak istersiniz uyanamazsınız!
Gerçekmiş gibi, içinizin en derinliklerinde sevgiyi, nefreti, bazen aşkı ve bazen de İHANETİ iliklerinize kadar hissedersiniz ya... İşte ben bu gece İHANETİN KABUSU nu gördüm.
Uyandığımda hemen Allah'a dua ettim, kurtar beni bu duygudan diye.
Uyandıktan sonra bir saat boyunca geçmedi o his. O gerçeklik hissi.
Ne kadar içime atmışım.
Atlattım sandığım ama atlatamadığım ne kadar acıtan duygular varmış.
Ne kadar çok yaralamış beni.
Ne kadar  kötüymüş o çaresizlik hissi.
O'nu unuttum, ihanetini atlattım, düzenimi kurdum dedğim noktada, gelir bir rüya altüst eder sizi iki dakikada.
Şoktayım, o hislerin yoğunluğundan, kendimi tanımamış olmamdan dolayı.
Aslında galiba içimde büyüttüğüm koca bir ur'muş bu ihanet.
O duygularla başettim, ben bu işi hallettim derken nasıl da bu kabus beni yerle bir etti.



5 Ekim 2015 Pazartesi

HUYSUZ YAVRUM

Ex şimdi gitti.
Gözleri dolu dolu gitti.
İkizlerden biri arıza çıkardı.
Ona üzüldü ve gitti.
Neden mi?
Çünkü en güçlü, en sosyal  dediğim ikizlerden biri, babasına takmış durumda.
Onu çok özlüyor, hala geri dönmesini bekliyor.
Ne yapacağımı bilmiyorum:(
Haftasonları Ex'i sevgilisiyle gördükten sonra, babasının tekrar eve dönme ihtimali olmadığını gördükçe huysuzlanıyor.
Pazar geldiğinden beri ve Pazartesi akşamına kadar herşeye ağlıyor.
"Anne ve babayı çok seviyorum" diyor ağlıyor.
"Ailem hep benim kulağıma bağırıyor" diyor ağlıyor (bağırmıyoruz tabi ki, sadece ağladığında nolur yavrum sus harap ettin kendini diyorum).
Çok üzülüyorum.
Ağlama krizleri bitmiyor.
Okulda sınıfın lideri. Genetik olarak lider bir çocuk ve sınıftaki herkese pazartesi kötü davranıyor.
Bazen şiddet uyguluyor.
Psikoloğa mı götürsem bilemiyorum.
"Yavrum bak ben üzülmüyorum, baban mutlu" diyorum.
Artık bendne hiç ama gerçekten hiç kötü söz duymuyor Ex ve sevgilisi hakkında.
Ama biraz çocuğumu tanıyorsam ben üzüzlüyorum diye, babası eve dönmeyecek diye üzüldüğünü biliyorum.
Çok duygusal ve herşeyin farkında olan, çok içli bir çocuk.
Şimdi bunları yazarken gözlerim dolu dolu.
biz bu çocuklara ne yapıyoruz?
Ne izler bırakıyoruz?
Kendi duygularımız yüzünden bu çocukların duygularıyla mı oynuyoruz.
Canım yavrum benim.
Ne olur ağlama sen, o güzel gözlerinden akan o tuzlu yaşlar var ya, zehir içmiş gibi oluyorum birtanem. Hayatımın ışıkları, hiç ışığınız solmasın...

9 Eylül 2015 Çarşamba

FIYDIR GİTSİN!

Geçen gün bir arkadaşla karşılaştım.

"Naber" dedi.

"İyim, senden naber" dedim.

"Ne olsun iş güç, koşturmaca, şimdi de kursa yetişiyorum" dedi.

"Ne kursu hayırdır" dedim.

"El sanatları, bisiklete ters binme, sırtüstü yüzme öğreniyorum" dedi.

"Hayırdır" dedim.

"Kızııım baktım olmuyoooo, etiket önemli. Bari dedim şunları öğreneyim de, ben şunu biliyoooom bunu biliyom diyeyim. Yarın öbür gün biriyle birlikte olurum. Beni arkadaşlarına anlatırken havasını atsın, Erkekler sever böyle" dedi.

"Peki ya sen" dedim.

"Ya bırak, olmuyoooo böyle.Benim mutluluğumdan kime ne ki! Bu dünya şimdi böyle" dedi.

"Kızım, sen mutlu olduğun şeyleri yap ya da bişey yapma.Sana değer veren seni hep sever zaten. hayat kısa. Başkasını memnun etmekle uğraşma.. Rahat takıl biraz.
Adam zaten seni marka için taşıyorsa, hastalandığın ilk gün kıçını dönecek, Hani tüm dişleri güzel olan atın ayağı kırılırda vururlar ya. Nerde şimdi o güzel dişlerin kıymeti...
O hesap yani" dedim.

O ne yaptı.. marka önemli marka önemli marka önemli ... dedi dedi  gitti.

Bir sal ya bırak ya ...
Acı tatlı yaşıyoruz hayatı,

Bu arada ben;
Bisiklete binemem. Tam yeteneksizim o konuda.
Yapacak bişey yok.. Elimizde bu var..


3 Eylül 2015 Perşembe

GECE GECE...

En yakınlarınızdan biri, yakın arkadaş dediğiniz, yeri geldi dost dediğiniz kişi "sizi s..ker mi"? (Çok afedersiniz).
Benim öyle dediğim kişi beni s.kti, s.kmeye de devam ediyor...

Demek ki neymiş;
Salağın önde gideniymişim,
Safın Allah'ıymışım,
Annaannem gibi yüzüme gülen herkesi iyi sanırmışım,
Uyur gezer bişeymişim işte...

Ne diyoruz peki: "Bi zzzıktırin gidin yaaa", rahatlamadınız mı daha?

2 Eylül 2015 Çarşamba

EGOOOOOO

Bu egoyu icat edeni bulursam var ya, çok fena olacak. Nedir bu ya kardeşim..
'Benim egom var'.
'Benim gizli egom var'.
'Benim de egolarım var'.
'Ben egomu göstermiyorum ama varrr'.

Aha da gösterdin bugün.
Ne oldu?
Eline ne geçti?
Deli dediler sana.
Manyak bu dediler.
Mobing yapıyor dediler.
İçlerinden söylediler evet, çünkü lafı koyacaksın diye.. (Ha tabi bir de 'lafı koymak' var).

Amannn şeyimden aşağı kasımpaşa derler ya (Çok özür ama başka hangi deyimle nasıl anlatırdım bilemedim).
Benim de iki tane çocuğum var. Senden de güzelim, senden de sevimliyim işte.Beni herkes çok seviyor, pozitif buluyor.
Ah işte benim de egom bunlar..
Al nerene nasıl koymak istiyorsan koy.
Lafı biz de sokmasını biliriz de işte insan seviyorum ben, küçük düşürüp karşındakini sonra da  mutlu olmak bizim defterde yok.
Haydi yürüyün EGO'cular ya,  Allah'ınızı severseniz bir uzak durun.




27 Ağustos 2015 Perşembe

SANA...

Ağlamam zaman aldı.. İyim dedim herkese, ağlamam zaman aldı...
Ağlıyorum bu akşam.
Ex'e hiç değil.
O'nu aklıma bile getirmiyorum.
Ancak, çivi çiviyi söker diyenler ..
Siz varsınız ya siz...
Aldandım bu laflara...
Daha çok acı çektiriyor bunlar.
Sakın denemeyin bekar anneler..
Çünkü;
Sen annesin!
Senin çocukların var!
Senin güzel şeyler hayal etmeye hakkın yok!
Sen sadece kırıntılarla yetin canım benim!
Senin hayattan beklentin olmaz, olamaz!
Sen sadece kolay elma şekerisin:)
Ama o elmanında kalbi var.
Niye eritiyorsunuz ki o elmanın şekerini!
O sadece acısını çekmek ve kaderine katlanmak istiyordu ki!
Ne istediniz ondan!!!!!!!!!!!!!!
O hissedemez, hissetmemeli mi diye düşündünüz?
YANILDINIZ!
YANILLLLLDIINIZZZZ!
Çünkü, anne de olsak, boşanmış olsakta , o kadar kırılmış olsakta,
KALBİMİZ YERİNDE, HİSLERİMİZ YERİNDE.
Dokunmayın biz bekar annelere, çantada keklik sanmayın, kırmayın bizi.
Çünkü bizim de kırılma noktamız var!
LÜTFENNNNN!!!

16 Ağustos 2015 Pazar

HORRRRR ŞŞŞİİİIIITTT....HORLAMAM BEN!!!

Bu haftasonu çalıştım, hatta az sonra işe yine gideceğim. Yeni bir operasyon kuruluyor tüm şirkette ve bu geçiş döneminde stres + vücut ve kafa yorgunluğu beni bitirdi. Boynum bir haftadır stresten tutuk. Robot gibi dolaşıyorum. Akşam en sonunda yatağa erken girme fırsatım oldu. İkizler babaları  ile birlikteydiler. Kulaklığı taktım seçtim bir müzik.. Hooop kim horluyor yawww bu seste ne diye bir kalktım. Kendi horlamama uyandım:) "Hayatımda horladığımı bilmem!", "ben horlamam"... diyenlere inat horluyordum resmen, hemi de ayı gibi. Ve sabah kalkıp güya erkenden spora gidecektim ki çocuklardan dolayı her zaman 7:00 de kalkarım, 8:30 u geçtiğimi bilmem. Tam tamına 9:35 te uyandım. Misss.. Anlatamam .. Kendi kendine uyanmanın tadına vardım resmen. Bu saate kadar uyuduğuma göre kesin benim şalterleri birsüre kapatmam lazım. Yorulduğumu bu kadar farketmemiştim.

Bu aralar aynı bu resimdeki gibiyim. Çalışmak tabi beynime iyi geliyorda, yalnız bu yorgunlukta acayip rüyalar görmeye devam ediyor olmam da kafamda soru işareti!! Vücut aşk istiyor sanki o rüyalarda. Hoşlandığım biri var evet,değer vermek desek daha doğru olur belki. İlişki bile denmez ama gördüğüm rüyalar korkutmaya başladı beni. Bu kadar bitkin halde iken, BİLİNÇALTIMMMM  neyin peşindesin sen arkadaşım. Rahat bırak beni. Çalışıyorum ben. Bulandırma kafayı. Aşk meşk geçici. Neyse duygular ölmemiş daha demek, o kadar kazıktan sonra..

Bu arada ex geçenlerde "karımı geri istiyorum" diye geldi, anlatmamıştım galiba. Bir arar onu da yazacağım...
Bu Miss Ayıgirl çalışmalı şimdi, işe gitme vakti...

13 Ağustos 2015 Perşembe

KADIKÖY KAFELERİ

Kadıköy'ü üniversite zamanlarında çok severdim. Ama şimdi sadece midye, kokoreç yemek, biramı içmek, birazda balık pazarında gezmek için gidiyorum. Bir de yemeküstü Balyan pastanesi tabi ki:) Hele yaz günlerinde bahçesindeki keyif inanılmaz geliyor bana. İnsanı şehrin kalabalığından uzaklaştıran bir yer. Tabi orada tatlı ne yenir derseniz; "Kup Griye", hafiflik ve ferahlık veriyor resmen...Kadıköy'ü neden mi sevmiyorum artık? Kilim desenli sıra şeklindeki oturma yerleri olan kafeleri, restaurantları hiç sevmiyorum. İçim kararıyor. Ya da Kadıköy doğma büyümeli gençlerin annelerinin evinden getirdikleri koltuklarla açtıkları mekanları,kafeleri hiç mi hiç sevmiyorum. Üzerindeki yaşanmışlıklarla o koltuklara oturmak bir garip geliyor bana. Oymalı oymalı:( Ben sevmiyorum bunları işte. Kendileri gibi olmadıkları için belki de.. Hepsi birbirinin kopyası, yemekleri hizmetleri aynı.. Ama farklı olmak için birşey yaptıklarını sanıyorlar.

24 Temmuz 2015 Cuma

PAÇACIIII

Şu kısa paça modasına var ya sinir oluyorum. Yakışan yakışmayan birçok erkek giyiyor. Hele 50'sinden sonra ki,  kokoş erkekler de bir o kadar daha iğrenç duruyor. Üstüne bir de çıplak ayaklarına makosen giymiyorlar mı? E hadi anladık çorapsız olmaz o ayakkabı da. O ne öyle renkli renkli makosenler garii gibi... Üşütük bunlar diyorum ne zaman görsem. Aşağıdaki resimdekileri ise görünce tokatlamak istedim resmen. Yakışmıyor işte yakışmıyor. Hele yaşı büyüklerde hiç yakışmıyor. Giysin işte liseliler üniversitelileri zaten fotosentez yapıyorar henüz. Sizin gini koca koca adamlara noluyooo!! Iyy kıllı kıllı bacaklar! Kesin ağda bile yaptırıyordur bunlar?

4 Temmuz 2015 Cumartesi

KAHVALTIDA ÇİMSUYU ALIR MIYDINIZ?

Akşam bir bloğa denk geldim. Denk gelmem de bir blogger arkadaşın yazısını okurken gönderme yaptığı bir linki tıklamam ile oldu ve "ben nasıl  anneyim ya" dedim. Hatun kişi yurtdışında yaşıyor ve kızının bakımı ile ilgili blogta yazılar yazıyor. "Sabahları yarım çay bardağı  çim suyu".. Abur cubur dediği şey bizim günlük tükettiğimiz makarna vesselam. Bu nedir ya dedim. Böyle bir yaşama şekli var mı? Ezilmiş bademden çıkan yağ ile karışıtırlmış bal yiyen ve çimsuyu içen bir yavru var gelecekte karşımızda. Ve muhtemel kendi iradesi ile hareket etmeye başladığında mahrum kaldığı lezzetleri keşfettikçe anne-babasına kızmaz inşallah:). Bu konuyla ilgili, şöyle bir genelleme yapıyorum. Belki doğru kimine göre; belki de yanlış. Ben küçükken muz yılbaşı gecesi alınırdı. Pahalıydı ve herzaman olmazdı. Küçükken yemediğim, yiyemediğim yiyecekleri büyüyünce daha çok yyiyorum. Ve küçükken her zaman olan tarhana çorbasından neredeyse nefret ediyorum:( Tabi yemek için nefret kaba bir kelime oldu. Nimet nimettir.
Bu arada elbette çocukları abur-cubura boğmuyorum ama, arada sırada AVM ye gittiğimde hamburger menüde almıyor değilim ikizlere. Neyse aslında çocuklarının gelişimleri ile bu detayda ilgilenen anneleri gördükçe kıskanıyorum galiba onları. Bravo vallahi ne diyeyim.İdeali onlar. Herşeyi kitabına göre yapıyorlar. Ben yapamıyorum o kadar.

ÇOCUKLARIM...

İkizler bu haftasonu babaannelerine gittiler, Yani şehirdışındalar. Sabah onları uğurlamak o kadar zor geldi ki. Evet, biliyorummm. Haftasonu zaten babalarında kaldıkları oluyor. Ama bu sefer durum biraz daha farklı. Daha önce yazdığım gibi kayınvalide ve kayınpederi severim. Hatta bir keresinde şöyle bir cümle kurmuşluğum bile vardır " bu evlilikte son zamanlarda kocamdan çok kayınvalide ve kayınpederimi daha çok sevdim " diye. Gittikleri şehri de bir o kadar severim. Sürekli gittiğimiz ve güzel vakit geçirip evimize döndüğümüz o şehre, o eve, çocuklarım bensiz gittiler işte. Aklım onlarda kaldı. O şehirle ilgili bensiz anıları olacak. Orada geçirdikleri mutlu anları görememek.Ve uzakta olmaları. Özledim yavrularımı, kokularını, herşeylerini.. Hayatımda ki vazgeçilmezliklerinin gün geçtikçe bu kadar artacağını hiç düşünmemiştim. Bu duygulara hazırlıklı değilmişim. İnsan çocukları olmadan yarım diyorlar ya.Çok özlüyorum onları. Gece kalkıp odalarında gidip öpüyorum, kokluyorum. Allah'a da hergün şükrediyorum.

30 Haziran 2015 Salı

SELAM OLSUN


SELAM OLSUN…

#Deli Anne# nin Selam ile ilgili şu yazısına istinaden bugün işyerine gelir gelmez selam vermeye o kadar dikkat ettim ki. Pür enerjili koca bir Günaydın dedim… Ve POOFFF. Birkaç kişiden yarım ağız günaydın aldım, bir kişinin sanki sesi daha yüksek çıktı,  brikaç kişi ise kafa kaldırmadı bile.
Olmadı. Ben her zaman Selam vermeye özen gösteren bir insan olarak karşımdan bu nezaketi görmediğimde bütün günüm eksik geçiyor gibi geliyor. Benkarşımdakine saygı gösterip, enerjimi yönlendirirken, karşı taraf bana sadece negatif enerjisini hediye ediyor. Bu haksızlık.İnsan da heves kalmıyor ki? Düşünün sabahleyin evden çıkarken iki harika, dünya tatlısı (maşallah) çocuk üç defa yanaklarımdan öpüyor, arkamdan “anne hoşçakal” diye el sallayıp öpücük gönderiyor. İşe geliyorsun “BETON”..
Glaiba insanlar artık sürekli birbirlerini görünce nezaketi mi unutuyorlar? Birine “saçın güzel olmuş” diyorsun, yanlış anlıyor, cevap vermiyor.. Birine başka bir şey.. Güzel şey söylemek bu kadar mı zor karşındaki insana. Ya da söylediğinde bir teşekkür etmek. Ama canı gönülden yarım ağızla değil. Kimse  kimsenin suratını çekmek zorunda değil ayrıca. Ve senin bu yaptığın bana, ne olmuşsa olmuş nezaketsizliktir. O zaman sizin samimiyetinizden şüphe ederim ve dostluğunuzdan ve arkadaşlığınızdan. Demek ki sizler “ GERÇEK DEĞİLSİNİZ”… PÜFFFFF
 

22 Haziran 2015 Pazartesi

ANAAANEE EVİ

Geçen hafta izinliydim. şehirdışına çıktım ilk defa ikizlerle.Ben kullandım arabayı ... Yavaş yavaş 3.5 saatte vardık:) ne kadar iyi geldi , anlatamam. Uzun yolculuk benim fobimdi. Hiç şehirlerarası araba kullanmamıştım ve bir ay öncesine kadar köprüyü bile geçmemiştim. Bunu başarmış olmak iyi hissettirdi. Ikizler çok eğlendi anneanne evinde. Sokakta oynadılar, denize girdiler, akraba ziyareti yaptılar. Değişik geldi onlara. Sokak görmedikleri için, annemin oturduğu koca mahalleyi site sandılar. Diyolog şöyle " anneeee biz annaaanenin sitesinin bahçesinde oynayabilir miyiz." :) eh sokakta oynama keyfini alınca hiç gelmek istemediler içeri. Bir de markete gittiğimiz de yoldan geçen at arabasına " anneeee at! Bak ne güzel araba" deyip bizim esmer vatandaşlara da öpücüklerle el salladılar:)  Tabi esnaf bu uzaylılar da kim diye bakmadı değil.  Olsun , nitekim süperdiiiii:)

13 Haziran 2015 Cumartesi

KALMASINLAR...

Kalmasınlar bu akşam sen de... Kalmasınlar. Üçünüz aynı yatakta yatsanız bile, kalmasınlar işte.. O da orada biliyorum. Benimle olması gereken anıları çalışyorsunuz benden. Çocuklarımı nefret ettiğim biriyle paylaşıyorsun, anneleri ile olacağına. Bunun nekadar acı verdiğini bir gün anlarsın. Aslında, tam tersi benim de öyle bir durumum olur ve ne kadar yıkıcı, kalbinin mengene ile sıkıştırılmış olduğunu hissedersin. Kendimi yenilmiş hissediyorum. Bu adamı istemiyorum. Sadece çocuklarım oradayken çok kötü oluyorum. Kabullenemiyorum. Çocuklarıma o kadının dokunduğunu, onları beslediğini, güldürdüğünü.. Allah bu duruma kimseyi düşürmesin. O kadar yıkıcı ki..Ne olursunuz durun artık.

8 Haziran 2015 Pazartesi

İKARUS

Ateşe uçan ikarusları bilir misiniz? "O" ateş ben "İKARUS"... Kaçmalıyım, Bitirmeliyim. "ATEŞ" beni yakmadan uzaklaşmalıyım.
Bu akşam içiyorum. Uzuuuun zamandan beri sebebi ilk defa "EX" değil.
Evet "ANNEYİM", "BEKARIM". Duygularımı da bu dönemde çöpe atmadım ya. Attığımı sandım ama atmamışım. Atamamışım. Katılaştığımı sanmıştım.Ama salaklık baki işte... Soruyorum dostlar eski insanlar nasıl yapabiliyormuş. Kocaları öldüğünde hayatlarını sadece çocuklarına adayan o "KUTSAL ANNELER"var ya.. Onlar geceleri yastığa başına koydukarında nasıl uyumuşlar, hiç hayal kurmamışlar, hiç başkasını özlememişler mi? Keşke duygularımı silip şu iş hırsımın önüne geçirmesem onları. Galiba tam burcuma uygun bir şekilde "DENGESİZİM" . Ne istediğimi ben bilmiyorum, bilen varsa da beri gelsin.
Özlüyorum...
Özlüyorum...
Hem de çok...
Özlüyorum...
Akşam yatarken yanımda birinin sıcaklığını.
Cumartesi kalktığımda içimde ki ateşi söndürecek birini.
Ailecek yapılan planları.
El ele dolaşmayı.
İki kişi sinemaya gitmeyi.
Seçimleri konuşmayı.
İş yerinin dedikodusunu yapabileceğim kişiyi.......

ŞİMDİ BANA KAYBOLAN YILLARIMI VERSELER... (eveeeet Sezen Aksu elbette ki.)

Duygularıma yenilmeseydim; şu an üniversitede  Profesör olarak öğretim görevlisiydim ve sünepe kılıklı başka bir öğretim görevlisi ile evli olup, okul lojmanında takılıyor olurduk.... Şimdi buna keşke diyorum ya.. İyice manyamışım  (Ne Türkçe ama!) !!!

4 Haziran 2015 Perşembe

MİGREN

Bir projeye dahil oldum işte... Canım çok sıkkın, vakit yok. Tatil hiç yok!!!  Deli gibi iş var. Kafayı yemek üzereyim. Baş ağrısından uyuyamıyorum. Düşün düşün düşün... Offff.. Tek derdimiz bu olsun. Boşver kızım! Bunu diye diye mala bağladım. Migrenden doğru düşünemiyorum artık!!

19 Mayıs 2015 Salı

İLK GÖRDÜĞÜM AN!!!

Nasıl gidiyor? Bu bana bağlı...
Pok gibi mi gidiyor?
Hayır...
Mükemmel mi?
Hayır...
Kısa bir hikaye anlatayım.

Üniveristeli kız haftasonu için evine gitmek için otobüse biner. İki saatlik yolda püfür püfür sigarasını içer, otobüste.
Şehre vardığında hava kararmıştır. Küçük şehirde başına birşey geleceğini hiç düşünmemiştir. Ta ki o geceye kadar. Akşamın karanlığında ara sokaklardan tepedeki evine ulaşmaya çalışır. Hiçbirşeyi umursamadan. Etrafına bile bakmaz. Korkacak birşeyi yoktur çünkü. Çünkü o özgüveni yüksek kızın başına babasının vefatı dışında hiç kötü birşey gelmemiştir, şimdiye kadar. Ara sokaklardan ilerlerken bir "piştt" sesi duyar. aldırmaz. İlerlemeye devam eder. Çingenelerin tahtalarını söküp, tam bir harabeye çevirdikleri eski ahşap evlerin olduğu yolda aklına hiç kötülük gelmez. O çünkü çalışarak, özel ders almadan üniversiteyi hem de iyi bir bölümü bileğinin hakkıyla kazanmıştır. Özgüveni doruktadır. O dünyada herşeyi yapabilecektir, yapacaktır, buna inanmaktadır. Yürümeye devam eder, ama "pişşt" sesisni tekrar duyar gibi olur. Harabe evlerden birinden geliyordur ses. Etrafına bakmaya başlar. Farkında olmadan tedirgin olduğunu hisseder. Yürüyüşlerini hızlandırır. İstemdışı. Kendiliğinden vücudu harekete geçmiştir. Neredeyse sırtındaki ağır çantaya aldırmadan koşacaktır. Tam o sırada karşısına pislik çıkar. Penisi dışarıda. Dişleri dökülmüş.Kız, o kendine güvenen kız ilk defa korkar. Ne olduğunu bilmediği boktan dünyanın önünde sereserpe durduğu an anlar özgüveni yerlerdedir. Korku gerçek... Koşmaya başlar, adam O'nu yakalamaya çalışır. Ama sarhoştur pislik. Yakalayamaz. Kız eve kadar koşar, koşar. Eve geldğinde annesi birşey anlamaz. Annesi asla küçük kızının başına böyle şeyler geleceğini tahmin bile edemez.

İşte böyle hissediyorum yine...

17 Mayıs 2015 Pazar

KISA KODLAR

AMD: A...ı d..tü dağıtmak...

BGY: Bii git yaa...

SBA: Sen bir annesin...

ABD: Aklına başına devşir...

Bunlar benim bu akşam sürekli kendime söylediğim kısa kodlar.

Tabi buradaki özne AMD:(

10 Mayıs 2015 Pazar

MOR MENEKŞE

En güzel anneler günü mesajını benim için özel birinden aldım. Sabah ilk mesajı o atmıştı. Ve "Sen çok iyi bir annesin" di mesaj:) Şimdiye kadar çocuklarım haricinde aldığım en anlamlı en içime işleyen mesajdı.Teşekkürler tatlım.

1. Not: Kesinlikle Ex değildi..Kutlayacağını düşünmüyorum bile."Keşke çocuklarımın annesi sen olmasaydın" diyen birinden beklenmez zaten.
2. Not: Kimse bu bloğu bilmediği gibi  mesajı yazan arkadaşım da bilmiyor. Sizin önünüzde O'na binlerce teşekkür. Umarım senin de mutlu olacağın çok güzel - bol çocuklu bir ailen olur tatlım.


7 Mayıs 2015 Perşembe

ARINMAK İSTİYORUM!

Dün kızları okuldan ex aldı, akşama getirdi. Tabiki eve götürmüş ve öbürü de oradaymış (malum kişi). Çocuklar akşam geldiler. Tabi laf arasında hemen O da oradaydı deyip tepkime baktılar yavrularım. Son zamanlarda yapmaya gayret ettiğim gibi “güzel vakit geçirdiniz mi” sorularıyla olayı geçiştirip deşmedim. Sonra ikizlerden biri kustu. Ne yedin dedim, pasta yedik vs. Dondurma yediniz mi? Hayır ama soğuk su içtim. Niye içtin? O verdi. Alllaaaahhh.. zaten atlamak için yer arıyorum. Açarsın telefonu. “Çocuk kustu, bi çocuklara bakamıyosunuz, o yanındaki oo… da söyle çocuklara soğuk su vermesin” Tabi telefonu da hemen kapattım. (Ex küfürün A sındayken). Sonra whatsuptan yazdı tabi,  cevap bile vermedim.
Bugün “bomba”; Ex kayınvalide aradı. Çok severim kendisini, O da beni sever. Daha önce burada da yazmıştım, okuyan bilir. “İşte telefon açıp küfretme” falan filan. Önce yanlış anladım, “sizinle konuşmayacağım” dedim. Kapadım, O aradı açmadım, sakinleşince biraz aradım. Dediği, Ex çok sinirleniyormuş, bana bir şey yaparsa diye korkmuş. Kısaca, benim başıma bir şey gelememesi için aramış ve Ex’in sinirinin normal olmadığını, çocuklarım için dikkatli olmamı söyledi. Beni ne kadar sevdiğini falan filan. Neyse dertleştik, ben daha çok onlar hakkında attım, tuttum, nasıl bunaldıysam.. Şu anda bile çok gerginim. Ne iyi olmuşta defolup gitmiş, düşündüm. Tekrar düşündüm ve sonuç olarak, o malum kişiyi önce bir hakkını vereceğim ilk gördüğüm yerde, sonra da bu karaktersizden beni kurtardığı için teşekkür edip, kanlı yanaklarından öpeceğim.

(Bu yazıyı hemen olaylardan sonra yazdım, çok ağlamıştım, üzülmüştüm. Hem de işyerinde. Onca toplantının arasında.Yayınlamadan önce şimdi tekrar okudum ve ne kadar nefret dolu yazmışım. Ben nefret duygularını içimde barındırmamalıyım, ve arınmalıyım bir an önce. Bu yazıyı  bana ders olsun diye yayınlayacağım yine de...)


6 Mayıs 2015 Çarşamba

KADIN SANA DİYORUM... KENDİNE GEL!


Biliyorum ki bu hayatta ömrüm kısa olacak. Yaşadıklarım yaşattıklarım yaşayacaklarım kısa. Hiseediyorum ki herşey kısa, az vakit kaldı.Bugünlerde böyle hissediyorum, sanki benim gibi bir insan bu dünyada yapamıyor artık. Ve galiba evrene kötü mesajlar veriyorum.


1 Mayıs 2015 Cuma

GÜZELLLL!

Bu aralar ikizlerden birinin sinirleri bozuk. Herşeye sinirleniyor, saatlerce kıyafet problemi yaşıyorum. Onu giymem, bunu giymem..En çok duyduğum kelime de "Anne yaaaa..."

Bu nedir yaw, erken ergenlik mi?Ben böyle anneme tavırlı halimi lise yıllarımdan hatırlıyorum. Herşey bu dönemde çok mu hızlı ilerliyor? O zaman poku yedim, afedersiniz. Bunların okul zamanı ne halt edeceğiz bakalım.

Ve... bu arada; Hayatta en çok zevk aldığım şeyi de yaptım bu sabah. Erkenden kalkıp, herkes uyurken, evden tüyüp (yanlış anlaşılmasın çocukları evde yalnız bırakmıyorum, 1 mayıs nedeniyle misafirleirm var), arabayla ormana gidip, giderken de en sevdiğim müzikleri dinlemek. Orada da bir cigaraaa içip, tekrar dönmek. Kötü enerjiyi orda bırak, eve dön. Reiki zamanlarım geliyor nitekim anacım (Duyan da reiki biliyorum sanacak, Cık! bilmiyorum, sadece bir arkadaşım el verdi kendince."el vermek" neyse anlamı artık :)"

26 Nisan 2015 Pazar

ACIYORUM!

Bu "acıyorum" acımak değil, hani içi kanar ya insanın, ondan. Acıyorum. Ağzımda ekşi bir tat.
Hani "ballı lokma tatlısı aman hadi hayırlısı" nın zıt durumu. Hani eline birşey geçiceğinden değil, ya da bir beklentin olduğundan da değil. Ama karşındaki insanın yaptığı bazı şeyler acıtır ya seni. Çaresiz kalırsın. Dökülür gözünden yaşlar. İncinmişsindir.Çökertmiştir seni bir hareketle yine. Ayağa kalkarsın hemen. Ama bir gece dibe inersin, uyuyamazsın da boğazında bir yumruyla sabahlarsın. Öyle bir gece işte bu gece benim ki. Hazmettiğimi sandığım şeyleri aslında arkaya attığımın, kolay kolay da hazmedemeyeceğimi anladığım gecelerden biri. Emin olun yarın işte toparlamış olurum ama işte bu geceyi atlatmak var ya, sabaha çıkabilmek! Neyse ki çocuklarıma yansıtmadım birşeyi de yavrularım mışıl mışıl uyuyorlar. Kendi içimde ve ex'e döşediğim mesajlarla aramızda kaldı.
Nitekim dostlar konu: evliliğimin yıkılmasında payı geçen "ikinci şahsiyet" durumunu ben çok zor atlatıyorum. Hani dediler ya bana "bak göreceksin nasıl onlar olacaklar"; "Başkalarının mutluluğu üstüne mutluluk olmaz, onlar da görecekler"." Ayrılacaklar, birbirlerini sevdiklerini sanacaklar" .... Hepsi boş. Benim gördüğüm evliliğe doğru giden bir süreç. Ve tatil gününde çocuklarımla "ailecik" oynadıkları bir gündü bugün.
Burada, o söylenen lafların, böyle ilişkilerin yürümediği saftsataların nedeni biz eski eşleriz bence. Ne kadar rahat verip vermediğimize mi bağlı, olayı büyütüp büyütmediğimize mi? bilemiyorum. Biz arada olduğumuz sürece bu tip ilişkiler belki yürümüyordur. Ama şu ki; ben arada değilim, kenarda bile değilim. Hiç akıllarında bile değilim. Herkes gibi onlarda bencil hayatlarını yaşıyorlar. Yanlış mı? Valla bu devirde  Makyavelist olmayan kaldı mı? Varsa da, buyrun beri gelsin o zaman.

19 Nisan 2015 Pazar

MASUMİYET

Hani Sezen Aksu'nun bir şarkısı var ya "Masum değiliz, hiçbirimiz..." Gerçekten yıllar önceki ben ile şimdiki ben'e baktığımda bazı konularda ne kadar kaşerr (afedersiniz gerçekten bu kelime dışında ne ile anlatırım bilemedim, çoğu insan için ayıp bir anlam ifade etse de bana biraz dinazorluk ifaede etmekte-eskimişiz işte..) olmuşum, olmuşuz.
Bazı olaylar, tavırlar konusunda önceden "aaa, yuh, daha neler " ifadesini artık nadiren kullanıyor, ve yargılamamayı öğreniyorum. Herşey insan için, sanki evliyken kapalı kutu ve masum bir olayın içindeymişim de, boşanınca hayatın gerçekleri ile karşılaşmışım. İyisiyle, kötüsüyle. Başka insanların hayatlarına dokunmuşum, dokunmaktayım ve empati kurabilmekteyim. Herkesin bir yaşanmışlığı, kırılmışlığı mutlu olma noktaları varmış. İyi ki kapalı kutumdan çıkmışım. Ne kadar düşüncesiz mişim meğersem, ne kadar başka hayat ve sorunlar, mutluluklar varmış ta kendi hayatımı mükemmel sanıyormuşum? Ve evliyken diğer hayatlara bakıp "yargılıyormuşum", Aslında o zamanlar masum değilmişim, şimdi görüyor ve masumiyeti öğreniyorum. Çocuklarımı izliyorum ve ne görüyorum biliyor musunuz yargılamıyorlar. Hiç bir duruma şaşırmıyorlar, şaşırmaları gerektiğini benden görünce öğreniyorlar. Aynı şekilde ahlak ile ahlaksızlığı, doğru ile yanlışı hep benim ahlaki bakış açıma göre şekilleniyor.Çok yanlış olduğunu farkettim malesef, çünkü benim değer yargılarım var. Toplum içinde varolma savaşında başkalaşmış, hiç bana uymayan davranışlar geliştirmişim. Ve bunları farkedip yeniden şekillendirmeye çalışırken, çok yoruluyorum. Ne yapamayılım çocuklarım için bilemiyorum. Söylediklerime değil de davranışlarıma daha çok dikkat ettikleri bir dönemdeler. Anne olmak çok zormuş gerçekten. Hele bir birey olarak başkalarına örnek olma kaygısının sorumluluğu. İşte ben annemi hep masum görüyorum ya, onlar da beni böyle görsünler istiyorum, beni sevsinler ve hayatlarında kötü giden bir süreçte geçmişte aile içinde yaşadıkları olaylar ve davranışlardan dolayı zorluk çekmesinler istiyorum. Kimse demesin onlara "uzan şuraya da çocukluğuna inelim" diye...

12 Nisan 2015 Pazar

MİLO ile MİYA

Bu haftasonu ikizlerle bayağı bir gezdik. Pazar günü gittiğimiz bir kır lokantasında tanıştık Miya ve Milo ile. Sahipleri farklı bu köpekçiklerin, türleri de farklı. Biri minnacık , biri de azman! İkizler hep peşlerindeydiler. Tabi azman olanda küçücük hanımefendi Miya nın peşinde. Eh doğanın kanunu, dişi kaçıyor kovalayan binbir çeşit. cüssesine bakmadan:) Küçük olanını, ikizlerden biri tasmasıyla sürekli gezdirdi. Sağolsun sahipleri de çok iyi insanlardı, izin verdiler. Bu arada diğer ikiz de arkasında sürekli "Ben de sürebilir miyimmm" diye geziyordu. Allah'ım sürmek istedi hayvancağızı yaw:) Bu küçük lokantada geçirdiğim keyifli zamanlar bütün negatif enerjimi aldı ve inanın yanımda bir koca eksikliği hissetmedim ve çocuklarımda bir baba eksikliği hissetmediler. Kimse karışmadı bana, yapma diyen olmadı, içme diyen olmadı, "off yoruldum gidelim buradan" diyen olmadı, "beş karş suratla karşımda oturan gene, hiiiç olmadı". 
Bu aralar tanıdık tanımadık herkesten duyduğum cümle  "Çok güzel bir enerjiniz var, harikasınız" . Hatta bir tanesi toplantıda yeni tanıştığım bri bayandan geldi. Düşünün hele ki bir bayan bir bayana iltifat edecek:) 
Anlayacağınız dostlar; kendimi bulma, hayatın tadına varma, ve annemin her zaman dediği "koca herşey değil kızım"  anektodlarını yaşıyorum. Allah nazarlardan korusun:) Tık!!! Tık!!! ( tahtaya vurun siz de anacım... okumuş mokumuş inanıyoruz işte netçen...)

26 Mart 2015 Perşembe

KABULLENME AŞAMALARI

Kalk kızım kalk! Saat:06:30...Çocuklar uyanmadan kalk. Gir duşuna hadi!Ohhh sıcacık su. Neeee! Şampuan bitmiş, neyse sabunla hadi.
Kurma kafanda kızım kurmaa!
Bitti geçti işte...
Hadi hayatına bak sen.
Kalk kızım o buz gibi taşın üstünden.
Hadi hasta olacaksın.
Bak şimdi çocuklar uyanacak!
Seni bu halde, ağlarken, görmesinler.
Hadi topla kendini, yıka yüzünü.
Kabullen artık.
Biliyooorummm!
Herşeyin farkındasın tamam at kafandan artık.
Bak kes şimdi ağlamayı, hemen!
Evet aynadaki ne mi?
Acıyorsun!
YAPMA!
İşinde gücünde, çocuklarının başındasın. GÜÇLÜSÜN SEN!
Hadi bakiimm hadiiii.
Yıka şu yüzünü.
Hadi yola devam.
Yeni bir gün başlasın....

22 Mart 2015 Pazar

FINDIKLI KURABİYE

Daha önce tarçınlı havuçlu kek tarifimi okuyanlar, nasıl bir tarif vereceğimi az çok tahmin etmişlerdir.
Bu nişan kurabiyesi aslında. Ex ve sevgilisi için yapıyorum:)

1 kase margarin, cıvık olacak. Aynen aldatan eski koca ve sevgilisi  gibi.
1 su bardağı pudra şekeri ( bu benim:))
2 yumurta sarısı (nasıl elde edileceğini bilen bilir, iyice yumurtaları kırıyorsunuz)
Fındık ve tabi ki fındıkları kırmak için fındık kıracağı. Lütfen demirden olsun bu kıracak iyice ezmek gerek fındıkları.
Kabartma tozu, un vs. klasik hamur.
Efendim cıvık margarinin içine bendeniz şekeri katıyorsunuz, o şeker öyle bir ortalığı karıştırıyor ki...O yağlar ortadan kayboluyor. Kırdığınız pardon canını çıkardığınız fındıkları da karıştırıp, iki yumurta sarısını (hayal edin) katıp un ile iyice yediriyorsunuz. Ortaya iğrenç bir karışım çıkıyor. Sakın bunu pişirmeyin, daha da beter olur tadı. Hemen çöpe atın anacım. Bu kadar kırık fındık ve o yumurta sarılarıyla  yenmez bu kurabiye...Ağır gelir bize..

16 Mart 2015 Pazartesi

SALAĞIM SALAKSIN SALAKLAR...

Haftasonu ikizlerden bir hastalandı, ateşlendi. Cumartesi ex geldi, yanından ayrılmadı. Gece de gitti yeğenine baktı. O gece ne oldu bilmiyorum, bilmekte istemiyorum ama. Her gün çocukları soran, uyku saatinde uyudular mı diye yoklayan adam Pazar günü yokoldu. Hiç tık yok. Akşam geçti yine yok, çocuk ateşler içinde. Her zaman yanımızda olacaktı ya. Püfff. Muhtemel kavgalı sevgilisiyle barıştı. Pazartesi sabah whatsuptan mesaj atmış, "Günaydın, Naptınız". Cevap:"İyiydiler". soru:"...ikiz nasıl odu, iyileşti mi". Allahhhhhhhhh. Tutmayın beni. "Bana bak dedim, beni zıvanadan çıkarma, gezmiş tozmuşsun kalkıp şimdi mesaj atıyorsun" Böyle böyle. Karşılıklı atışmalar başladı. Ne varsa döktüm içimdekileri. Rahatladım.Beni suçlayabildiği tek şey "çocukların saçını taramıyorsun". Bir gülmeye başladım. Allah'ım sen akıl fikir ver. Bir daha  haber vermeden gelmiyorsun ve alman gereken zamanda alıyorsun, dedim. Dedim de dedim. İyi mi ettim bilmiyorum, ama pişman mıyım. Cık! Hiç hem de. Bir arkadaş (okuyunca kendini tanıyacak), "Seni kuma yapmak istiyor" demişti de, ben de konduramamıştım. Daha geçen hafta o kadından kurtulmak istediğini ağlayarak anlatan adam gitti, bu hafta içine yine şeytan kaçtı. Bir manik, bir depresif. Biliyorum, eveeeet...Duyuyorum sizi. Herşey ben de bitiyor. İzin verme kızım, tamam. Tamam da olmuyor işte. Karşımda koca adam ağlıyor gel yemek yaptım yemek ye,diyebiliyorum. İyice salağım yani. Böyle olunca geliyor, alışamadığı yeni hayatından kaçınıp bizim eve sığınıyor.
Salaksın işte, salak.
Belki şunu da düşünüyorsunuz şimdi"Hala seviyorsun". Yok vallahi. Sevgi falan yok, alışkanlık. İki çocukla, kaloriferi tek başına tamir etme, lambayı değiştirme gibi durumlarla tek başına uğraşma durumu beni geren. Bunları yaparken bir küfür sallıyorum içimden okkalı.

15 Mart 2015 Pazar

ACIMAK YOK!

Cuma gecesi, ikizlerden  biri ateşlendi. Cumartesi geldiğinde öğrendi. Niye haber vermedin dedi. "Haberdar olmak isteyen gitmezdi" demedim bu sefer. Bu lafı söylemekten ben bıktım, o bıkmadı. Elbette ki haberin olmayacak. Hasta zamanlarında yanında olamadığın gibi, güzel anlarını da kaçırmaya devam edeceksin.Bu kadar basit. sen bir tercih yaptın. Ve benim alilemi senin aileni bu tercihi yapmaya zorladın. Arkanda kaç kişinin hayatını etkilediğini bilmeden, herkesin kalbinde derin kırıklar yaratarak bir tercih yaptın. Keşe bu kadar eziyete değseydi, ama görüyorum ki öncekinden daha da mutsuzsun. Çok yazık, acınası bir durum. Çocuklarımın anıları benle daha çok oluyorken, babalarıyla ilgili ne kadar az var. Çocuklar hatta babaları ile ilgili birşey anlatırken "Anne, eskiden biz babayla buraya gelmiştik.." gibi "Eskiden" diye başlayan cümleler bile kurmaya başladılar. Dün hasta diye yanından ayrılmadı miniğimin. Ben de diğer ikizi alıp gezmeye götürdüm. Akşam da beyefendi yeğenine bakacakmış. Ha bu arada onların ailede abisi, kızkardeşi herkes boşanmış olduğu için, çocukları birbirlerine bırakıyorlar. Kızkardeşinin yemeği varmış, gece çocuk baktı. Hiç sesimi çıkarmadım, oh olsun dedim. Burada kendi çocuklarının başında değilsin maşallah ama heryere yetiyorsun inşallah...
Not: Resmin sahibini bilmiyorum, beğendiğim için kullandım. Umarım birilerinin hakkına tecavüz etmemişimdir.

13 Mart 2015 Cuma

DE GİT...

Bir akşam arkadaşlarla dışarı çıktık, Cuma gecesi. Biraz kaçırmışım, eve girip yattığımı pek hatırlamıyorum. Olur öyle arada:-) Ex çocukları uyutmuş, gitmiş. Farkında bile değilim. Sabah kalktım, paltomu yere atmışım, asmamış tabi ki,Vesaire vesaire... Eğlendim ya, dışarı çıktım ya.. Sabah geldi erkenden, Çocukları alıp gezdirir misin dinleneyim biraz dedim. Çocuklar tutturdu sen de gel diye. Yok hayır olmaz, dedim. İkizlerden biri apartmanı ayağa kaldırdı. Hadi aşağıya kadar indireyim dedim. Neyse indik. Bu arada ex çocuklar ağladığı için yine donup kalmış, bönn bakıyor afedersiniz. tutukluğu var bu konuda, nasıl baş edeceğini bilemiyor. Ya bağırıyor ya da çıt yok.
Neyse indik arabanın yanına, ağlama devam ediyor. Daha yukarıda ex, sen de gel dedi, düşmedim bu tuzağa. Hadi dedi susmayacak gel işte.. Ehh tamam. Çıktım yukarı. Bekledim. Aradım sustu mu diye? Susmuş olsaydı inmeyecektim. Ben olsam ağlasa da götürürdüm, Neyse gittik beraber nitekim, kahvaltı ettik, eve geldik. Cık ! gitmiyor. akşam oldu, evde telefonu bırakıp markete gitti.
Telefonu çaldı, 5 dk sonra yine. 1 dakika sonra yine. Açtım, sevgilisi."Hannnnnfenndiiii markete gitti, telefonu evde bırakmışş " diye bir carladım, yanımda olsa saçını başını da yolmuştum. Cılız bir ses "peki" dedi. çat kapadım. Girdim whatsup mesajlarına, kavga etmişler. Hem de benim evde olmadığım, çocuklara baktığı akşam. Muhtemel sorun olmuş. Ohhh olmuş.. Gerçi bana ne de.
Ex geldi , ver poşetleri dedim, şimdi hemen gidiyorsun arayıp duruyor, kavgamı ettiniz ne halt ettiyseniz" hadi bakalım  dedim. Gitmedi, yalvardı. "Ondan kurtulmak istiyorum" dedi. Neden kurtulmuyorsun o zaman? Rezillik çıkacak dedi??? anlam veremedim. O an suratına çakmadım ya. Şu an bunu yazarken kendime hayret ediyorum. Ul..e...nnnn! Siz 15 yıllık evliliğin içine ettiniz, rezillik çıkaracağımdan hiç korkmadınız da, üç günlük yavşağın çıkaracağı rezilliği mi düşünüyorsun!! De git Allah'ını seversen, çabuk de git....

ETİKET ÖNYARGISI

Yeni ayakkabı aldığınızda altında etiketi olabilir!
Lütfen o beyaz etiketleri sökün!
Sökülmüyorsa, süngerle çıkarmaya çalışın.
Olmadı tel ile kazıyın!
Lütfen!
Çünkü, çok kötü duruyor.

Ben böyle birini gördüğüm zaman  kendine özen göstermeyen birini görüyorum sanki. Belki abartmış olabilirim, Önyargılısın! diyebilirsiniz ama ne yapayım, o beyaz etiketi görünce tanıdık tanımadık kim olursa , O'nu ters yüz edip ayakkabısının altındaki etiketi kazımayı hayal ediyorum. Batıyor, hem de aacayip. Manyak mıyım nedir?

8 Mart 2015 Pazar

HUYSUZ İHTİYAR

Şu an nerde miyim? İnanın ben de bilmiyorum. Check-in de acayip bir yeri gösteriyor ama Riva'ya çok yakın olduğumu anlıyorum. Berbat bir sabahtan sonra çok değişik bir yerde olmanın rahatlığını ve kimsenin beni tanımamasının verdiği huzuru yaşıyorum.
Polonezköy'e gelmeden bir yola saptım ve yoluma yüzlerce köpek çıktı, çok acayiptiler. Ve her tarafta derma çatma köpek kulübeleri vardı. Ve hepsinin üzerinde "HUYSUZ İHTİYAR" yazıyordu.


Çok bozuk yollardan devam ettim yoluma, iki köyden geçtim. Eski evler, köy yumurtaları. Daha sonra Mustaf Şevket köyünden Riva tabelasını takip ettim. Ve sonra nereye mi geldim. 5-6 arabanın durduğu Mola Rest. yazan yere. Kuruluş 1986. Acayipti. Etrafta in cin top oynuyordu. Ama kuruluş 1986. Kurulduğu zaman muhtemelen yolu da yoktu. Ama içeride gayet üstü başı düzgün, önde son model arabaların durduğu bir yer. Muhtemelen modelcilerin yeri.  Girdim ve bu yazımı yazdım, sade bir kahve içtim, biraz bal yedim.


6 Mart 2015 Cuma

NE BİLEYİM .. BU SEFER BULAMADIM BAŞLIK .. "ÖYLESİNE" OLSUN ..

Bu akşam yazasım var. Yazıp ta yatasım var:)
Kafam çok meşgul, sıkıntılı bu aralar.
Eee bu blog niçin anam? 
Kendim için!!!, içimdekileri yazıp rahatlamak için. 
Öyle başladın ya bu blog hayatına.. 
Kalem defter ile günlük tutacağıma, bilgisayarda yazayım dedim. 

Bundan dolayı, bu yazı beğenilir mi, bu yazı gider mi falanı da filanı da cık , bana uymuyor. Yazamıyorum o zaman. Rahat olamıyorum.

Neyse bu akşam melankoli gecesi. Geleceği düşünüp korkuyorum. Ya bana birşey olursa, çocuklarım ne olur? Ex'in bir küsüp bir barıştığı arafta kaldığı sevgilisi ile O'nun ellerine mi kalır çocuklar? Kafamda kuruyorum, Nasıl olur? Ex'in anne ve babasını sevdiğimi daha önce yazmışımdır, onlar ilgilenirler mi acaba? Baba tarafında iken çocuklar, benim ailemle çocuklar arasına mesafe girerse.. Offff. Anlayacağınız şunu diyebilirim. Boşanmadan belli bir süre sonra (şu an yaklaşık 1 sene olacak), Ex'i değil de üzerinizde yarattığı sıkıntıyı, rahatsızlığı ve üzüntünün etkilerini hesap edip böyle şeyler düşünüyorsunuz. değil mi? Bir tek ben mi düşünüyorum yoksa. 
Neyse...
Hep Allah'a şöyle dua ediyorum "Lütfen Allah'ım çocuklarımın başından beni eksik etme". Amin...

MELANKOLİ

"Kendi çölüne yollandığında, kim kurtulabilir kırbaçlanmaktan?" Hamlet...

Düşündüm, düşündüm,tekrar okudum tekrar okudum. Evet ya dedim. Kendi kendime kalınca niye hep kendimde bir hata arıyorum, suçluyorum kendimi. Adam söylemiş bilmem kaç yüzyıl önce. Ben daha yeni keşfediyorum.
Aslında Freud melankoliyi tanımlarken hastalık olarak niteliyormuş. Ama insanın kendini keşfetmesine giden yolun da bu olduğunu söylüyor. Ve diyor ki "kendini tanımak ile kastettiğimiz bilgiye oldukça yaklaşmış sayılır, o zaman bizim de aklımıza insanın böyle bir bilgiye ulaşması için neden hasta olması gerektiği gelir". Evet.. beyle işte... Bu aralar Freud'a taktım. Anlıyor muyum? Cık. On kere okuyorum bir cümleyi:)
Belki bunu bile anlamamışımdır. Çalış beyin, kullanılmayan hücreler çalııışşşş...

3 Mart 2015 Salı

BEŞ KARDEŞLER


Çay içen adamdan zarar gelmez …

Doğduk, yaşıyoruz, ölcezz, hayat bu…

Allah imamını korumuyor, dönüp bize bakmaz...

(İmam kardeş ile büyük abi ganyan oynamak isterler, büyük kardeş imamı ikna eder kimseye söylemeyiz diye). 
İmam:“Ama Allah görüyor” Abi:” O da kimseye bir şey söylemez merak etme”…



Beş kardeş’ten alıntılar. Yeni izlemeye başladım, ama akşam gülerken çocuklar uyanacak diye korktum. Çok doğallar, komikler..

28 Şubat 2015 Cumartesi

MEMEYİ BIRAKTIK BİZ...

Kızlar halen emzik emiyorlardı. Geçen sene bu dönemlerde götürdüğüm pedagog bu dönemde sakın bıraktırmayı denemeyin. Onlar zamanı gelince bırakacaklar. Memelerinden ayrılmak zor olabilir diye. Geçen zamanda bazen onları zorladım, bazen serbets bıraktım. Bazen ben kafaya taktım kızdım onlara " memeyi bırakmazsanız bir daha gezmeye götürmeyeceğim sizi diye..." sonra ne mi oldu. Vazgeçtim. Bir tek dişleri bozulmasın diye küçük hamleler yaptım onlara farkettirmeden. Mesela alışveriş merkezinde güvenlik görevlilerini uzaktan görünce hemen memelerini çantaya saklamalarını söyledim, sonra gezerken unutup hiç istemediler mesela... Sakız verdim, memelerini aldım ağızlarından. Sinemada yasak odluğu söyledim, böylece film izlerken memesiz izlemeyi öğrendiler. VE SÜRPRİZ.. Geçen akşam ikizlerden biri memeyi çöpe attı, sevmiyorum artık diye. Ve bıraktı:) Diğer ikiz de -daha düşkündür memeye- sadece uyurken almaya başladı ve gece kalkıp baktığımda ağzında olmuyor çoğunlukla.. Bu kadar işte. En sonunda kurtulduk galiba memeden:)

15 Şubat 2015 Pazar

IHHH SEVGİLİLER GÜNÜ... TIRT

Evet...Muhtemelen bekar anne olduktan sonra ilk geçirilen sevgililer gününü herkes merak ediyor. Dün ki sayfa ziyaretlerine bakınca da anlıyorum ki; benzer pozisyonda olan bir çok kadın belli ki bloğumu ziyaret edip, yazı görmek istemiş gibi geldi. Meraklandırmayayım o zaman.

OHHH... Sefam olsun. Çocuklar babaları ile beraberdiler. Cumartesi gecesi, bir de sevgililer günü olması itibariyle hoş bir akşam geçirdim. Gündüz öğle uykumu aldım bir güzel. Bayılırım öğleden sonra şekerleme yapmaya:) Ve takdir edersiniz ki uzun zamandır yapamamıştım. Akşamda sinema, aperatif yiyecekler vs. güzel bir film, biraz kitap... Dinlendim, çalıştım, kafamı dinledim afedersiniz birazcık. Bişey hissettim mi.. Çok özür dilerim bu ilk olduğu için hissetmedim. Zaten tahminimce geçen sen Cumaya gelen sevgililer gününü Ex sevgilisi ile öğle yemeğinde kutladığı için (tabi sonuna kadar inkar hep edildi);  cumartesi günü SAFTİRİK  Ben'in zorlamalarıyla zoraki gidilen neşesiz bir yemek ile birlikte benim için iyice içi boşalmış bir gün "SEVGİLİLER GÜNÜ" . İnanın bu ayrılma süreci ile beraber diğer evli arkadaşlarıma bakıyorum da, mutluyuz imajı vereceğiz diye ne yurtdışı gezileri kalıyor, ne de aralarında geçen banal diyologları kahve içerken araya sokuşturmaları. onları çok iyi anlıyorum. Ben de yıllarca kafamı kuma gömüp, evliyim, gül gibi kocam var, yanımda, iki çocuk vs. diyerek bunlarla mutlu olunacağını sananlardandım. Ama artık kızlar karşınızda mutlu olmak için erkeğe ihtiya olmadığını ve herkesin yaptığı standart şeylerin bir halt olmadığını anlayan "GÜÇLÜ OLMAYA ÇALIŞAN BİR KADIN" var:) Sevgilerimle.. IHHH Sevgililer günüymüş.. Tırt yani..

Yine de benim iki küçük sevgilim var: Onlar için de yandaki resimdeki sürprizi yaptım:) Daha ne olsun..

6 Şubat 2015 Cuma

KIZ GİBİ "KAHRAMANIM"


Bayıldım, bayıldım.. Şu Nil Karaibrahimgil'in reklam şarkısına bayıldım. Hep birlikte ikizlerle söylüyoruz.


       Yapamazsın sen deselerde
      Hem çocuk hem kariyer yaptıysam
      Oooooo Aaaaaaa
     O yılmayan kızlar gibi
     Oooooo Aaaaaaa
    Sönmeyen yıldızlar gibi

Kız gibi yap ol kahraman...

TEK BAŞINA...

Hiçbir zaman yemekhanede masasına oturulan kişi olmadım.

Hani böyle tek başına girdiğiniz ortamlarda, yalnız yemek zorunda kaldığınız yemehanelerde tek başına oturduğunuz koca masaya herkes bakar da kimse gelmez oturmaz ya. Benim hep böyle olur. Okuduğum dönemlerde yurtta kalırken gece yemekhaneye indiğimde de öyle olurdu. Yanlış anlaşılmasın. Arkadaşlarımla berabar isem tabiki böyle bir durum olmaz. Ama benim dediğim tıka basa dolu yemekhane, oturacak zar zor yer vardır. Yine de gelip oturmazlar yanıma. Neden mi?

Öyle bir dua ederim ki, "Allah'ım ne olur buraya oturmasınlar" diye.. Hiç sevmem yabancıları:) Gerçekten. Tek başına yemek yemeye de bayırılırım. Evliyken bile tepside herkes yattıktan sonra ya da herkes yedikten sonra mutfakta yerdim yemeğimi. Kalabalık yerde tek başıma kalmaya bayırılım:) 
Beyle işte....:) 


3 Şubat 2015 Salı

İNSANLAR, HAYVANLAR, FARELER!!!


İnsanlar…Surat yapanlar, arkandan konuşanlar,seni sevenler, seviyormuş gibi yapanlar, kıskanıldığını sananlar, kıskananlar,aynı seviyede olduğunu sananlar, kültürsüzler…
Aslında neyi anlıyor ve görüyorum biliyor musunuz. Tek dostum  “BENİM”. 
Hedefim daha az konuşmak, daha az dertleşmek, susmayı öğrenmek, kendime yetebilmeyi
öğrenmek. Boşanma arifesinde o zayıf anında, zayıf yanını gören insanlar isteyerek ya da istemeyerek zaman içinde seni kullanıyorlar kullanmak istiyorlar. Nedir bunlar: Onlara itaat etmeni isterler, yanlış düşündüğü anlarda da onların yanında olmanı beklerler, yoksa ihanet etmişsindir. Sana seni kırdıklarını düşünmeden istediklerini söyleyebileceklerini hak görürler, senin rencide olman önemli değildir, çünkü zaten boşanma arifesinde  yeterince rencide olmuşsundur. O da bir tanecik yapsa ne olur, değil mi? İstedikleri gibi somurturlar senin minnettar duygularını kullanırlar. Ve çoğu da bunu farkında olmadan yapar.
Onları yine de suçlamıyorum, kötü niyetli değiller, psikolojinin getirdiği davranışlar bunlar.



 Bundan dolayı etrafınızdaki arkadaş, dost, aileden kim varsa asla sonuna kadar herşeyi paylaşmayın, ya da paylaşmayın yaw. Gidin internetten tanımadığınız sizden çıkarı olmayan biri ile dertleşin. İlla içinizi dökmek istiyorsanız...

31 Ocak 2015 Cumartesi

YASTIĞA SARILMAK

Evet..Canım sıkkın. Sabahın köründe ağlayarak uyandım. Hani gözyaşların sular seller gibi akar ya. Ama hıçkırık sesi olmaz. Sadece çeşme gibi akar o gözler. Şu an öyleyim. Yazarken de. Rahatlamak için yazıyorum. Unutmak için. Ha pardon yanlış anlaşımasın Ex ile hiç alakası yok. Aklıma bile gelmedi.
Konu; işyerinde yöneticimin canımı çok sıkması. Herkesin önünde söylediği  bir cümle kullanması. Bana talimat vermesi, Ve bunu söylerken sadece hissettiği, gerçeklere dayanmayan bir duruma istinaden bunu yapması. Sonrasında ekip arkadaşım gidip neden böyle bir şey yaptığını sorduğunda da öyle hissettim demesi.. Anlayacağınız yanlış anlaşılmalar hala hayatımı kötü etkiliyor:( İnsanlar egolarını tatmin etmek için ya da ben yöneticiyim demek için ne meraklı imiş..İnsanların kalplerini kırmak ya da kişiliklerini rencide edecek davranışlarda bulunmak ne kolay geliyor bazen. Güçlüyüm ezerim havasında herkes.

Kırmızı yastığıma sarılayım ben yine müsadenizle:(


25 Ocak 2015 Pazar

ABSÜRD HAFTASONU!

Hayattan yenen kazıklar mı? Gel bana geeeelll….
Absürd bir haftasonu. Anlamsız, kelamsız, mutlu anları az, boşşşşş.
Başkalarına gereksiz ayrılan vakitler. Keşke yalnız geçireceğim bir haftasonu olsaymış. Sakin, huzurlu, kitap dolu, Freud dolu.
Bu arada haftasonunun en iyi şeyi Freud’un bulduğum bir kitabıydı. İlaç gibi geldi.
Söz mü kızım? SÖZ. SÖZ.SÖZ.
Neyin SÖZ’ü mü?:

“Üç kuruşluk adama beş kuruşluk değer vermeyeceğim”

19 Ocak 2015 Pazartesi

YANLIŞ ANLAŞILMALAR...

Hayatta belki de en çok başıma gelen şeylerden biri yanlış anlaşılmalar. Saflığımdan mı yoksa ötekileştirmiş miyim kendimi insanlardan bilemiyorum. Tanıyamıyorum bazen davranışları. İş yerinde bile en ince detayda yapılan konuşmaları anlarken- ya da çakarken- bazen herkesin bildiği birşey de dumur olabiliyorum. Arkadaşlarım bile şaşırıyor.
Mevcut durumda görüyorum ki düzenim bozulmasın. Kendimde keşfettiğim şeylerden biri daha. Alışılmışın dışına çıkamamak, alışkanlıklardan uzaklaşamamak. Eskiyi özlemek te dahil bazen. Aman yanlış anlaşılmasın. Ex'i özlemekten bahsetmiyorum. Örneğin, pazar sabahı yapılan aile kahvaltısı, dışarı mutlaka çoluk çocuk ailece çıkmak, birilerine hep fikrini sormak, ya da kıyafet alırken yakışmış mı diye soracağım bir kişinin olması gibi. Yoksa O'nun kişiliği itibariyle ya da yaptıkları itibariyle gözümde pek bir değeri kaldığını söyleyemem. Burada şuna dikkat çekip itirafta edeyim. Yalnızlıkta insanın zaafı depreşebiliyor. Doğru olmadığı için, kendimi değersizleştirmeye artık hiç gelemeyeceğim.  Kendimi frenlemeyi de öğreniyorum.Boşanma sonrası hangi aşamadır bilemiyorum. Psikologların dediği belli aşamalar var ya: "İnkar etme", ""Yas Dönemi", "Kabullenme"... VEEE HAYAT DEVAM EDİYOR:)
İşte.. Sanıyorum ki ben hayatımın bir kısmında YANILSAMALAR yaşamışım, yanlış anlaşılıp, yanlış anlamışım. Şimdi gözümü açıp görme zamanı diyorum. Boşa geçirecek vaktim yok, kayıp zamanım hiç yok. Çünkü ben bir anneyim, gerekirse zamanın suyunu çıkarıp 24 saat hizmet edebilirim:)

13 Ocak 2015 Salı

DAHA DAHA DAHA...


2015 hızlı başladı, İş hayatım oldukça yoğun. Ex gelip gidiyor,ikizleri  görüyor.Kardan evde mahsur kaldı çocuklar. Eve gelip gidince babaya tekrar alışmaya başladılar. Ama sabahleyin ikizlerden birinin sinir krizi ile yanlış yaptığımızı düşündüm ve ex ile paylaştım. Çocuklar galiba yanlış fikirlere kapıldılar ve tekrar biraraya geleceğimizi düşündüler vs. gibi. Ex'e gelmemesini, haftaiçi birgün, ve haftasonları olarak rutine bindirmemiz gerektiğini söyledim. Yazdım yazdım. Tek kelime cevap geldi "bakalım". Öküz diyeceğim bir arkadaşım alınaca;k ama tam duyarsız bir öküz işte.Hala O'nu istediğimi düşünüyor herhalde ama durum şöyle: Daha çok alışıyorum uzak olmasına. Araya mesafe girdikçe bazı şeyleri daha net görüyorum. Daha çok kendimi bulmaya başladım. İşimi daha çok sevdim. Yapmak istediklerimi görmeye başladım.Ve evde futbol yok artık. Sevdiğim bir takım olmasına rağmen, ardı arkası kesilmeyen yorumları izlemekten gına gelmişti. Ohhhh, rahatlık gibisi var mı, özgürüm, özgürüm, özgürüm:)
Aynen böyle hissediyorum ve iyi geliyor böyle hissetmek.



Not: Ben de birçok blog okuyorum, paylaşımlarda bulunuyorum, başkasının hissettiği şeyler yakın geliyor ve ben de hislerimi paylaşıyorum. Sonuçta burası blog, günlük. Hiçbir kaygım yok, hiçbir amacım yok. Hissettiklerimi yazıp rahatlamak istiyorum sadece. İdol olmak değil derdim, ya da benim gibi boşanmış annelere öüğtler vermek gibi mesaj kaygım yok. Bu kadar işte.
 Bundan dolayı sevdiğim ;xCoach Incompréhensible un son günlerde başına gelenlere üzüldüm. O'nunda benim gibi ticari kaygısı olmadığını düşünüyorum? Bilemem gerçi, ama hırçın bloggerlardan Allah beni korusun. Ne çetin bir dünyaymış. Ben birinci olacağım, ben birinciiiiiiiiiiii.

Öpüldünüz efem:)

Not2: Bundan sonra daha kısa yazacağım bir de...

4 Ocak 2015 Pazar

TEK BAŞINA GEZMECE...

Ağva'ya gittim ben, tek başıma onca yolu bir başıma BEN araba kullanarak gittim:) Maceralı idi. Planlamadığım bir gezi oldu (öncesinde arkadaşlarla plan yaptık ama onlarla olmadı:( ).

Nehir kıyısında bir restauranta gittim önce.

Aşağıda resmini gördüğünüz güzel şöminenin başına oturdum.


Sonra burası yandı:(

Gerçekten ... Şöminenin bacasını temizliyormuş iki saf, içine bezi düşürmüşler galiba, o alev almış, Her taraf birden duman oldu. Hortum tutttular falan, ben çıkarken en son itfayiye çağırıyorlardı. İşte araştırmadan, bilmeden gelirsen böyle olur.

Neyse ki arkadaşım (ki kendisi bu yazıyı okuyunca O'ndan bahsettiğimi anlayacaktır), yönlendirdi de, hatta "Sen Ağva'da değilsin" diyerek beni şehrin merkezine doğru mesajla kovaladı "Çık oradan çabukk":) der gibiydi.

Böylece günün geri kalanını kurtadım da, çok keyifli bir gün geçirdim. En keyif aldığım balık yediğim restorandı öncelikle, nehirle denizin birleştiği yerde. Ve sonrasında da Şile-Ağva arasındaki orman yolu. Muhteşemdi. Anlatamam.
Alın bir kare daha...