23 Ekim 2016 Pazar

NEDEN

Neden?
Bu sorunun hayatlarımızda anlamsız olduğu o kadar çok yer var ki?
Neden benim başıma geldi? Kimseye bir şey yapmamıştım. Dürüsttüm, kimsenin hakkını yemediğimi düşünüyordum, evime bağlıydım, işimde gücümdeydim.
Neden benim başıma geldi?
İşte biz aldatılmışların en çok içlerinden geçirdikleri sorulardan biri bu.
Ve cevabı yok, anlamı yok.
Hiç sormayın bu soruyu kendinize.
Gelmesi gerektiği için gelmedi başımıza bu.
Ya da kötü olduğumuz için de gelmedi.
Bunun bizimle hiç ilgisi yok.
Suçlamayın kendinizi, aramayın bir cevap.
İlla bir cevap istiyorsanız,  artık karşı taraf seni sevip saymadığı için, sana vereceği zararın onun umurunda olmadığı için, sizi hayatından sildiği için oldu bunlar. Bunların hepsinin nedeni karşı taraf ile ilgili. Sizinle hiç ilgisi yok. Neden sevmediğini ise hiiiç sormayın kendinize yoksa atlatamazsınız. Çakılır kalırsınız orada, kerpetenle bile sökemezler sizi. Milyarlarca insanın yaşadığı bir dünyada bırakın da bir kişi sevmesin sizi. Geçmiş anılara takılıp o anları sanki başkasıyla yaşayamayacağını sanmak ise daha da derine iter sizi.
Hayatınızda doğumdan gençliğinize kadar olan kocaman bir zaman diliminde o kişi hayatınızda bile değildi. Ve sevdiniz onu. Yine şu ana kadar karşılaşmadığınız bir kişiyi sevebilirsiniz, sevilebilirsiniz.
Umudunuzu kaybetmeyin. 
Ve kendinize acı veren sorular sormayın. Bu sorular O'nun umurunda bile değil çünkü. Sadece kendiniz çalar kendiniz oynarsınız. Ruhu bile duymaz.

18 Eylül 2016 Pazar

ÖNYARGILI YUMUŞAKÇALAR


Arka masada yaşı 50'lere yaklaşmış bir çift.
İkisinde de yüzük yok.
Kadın kot tulum giymiş.
Selülitli bacaklarını ortaya çıkaracak kadar kısa.
Erkek, tişörtünü kot pantolonun içine sokmuş.
Ayağa kalkınca göbeğini çekiyor.
Çocuklar parkta oynuyor, arasıra onlara bakmak için kalkıyorum.
Ve çok yakın olan masalarda konuşmalarına kulak misafiri oluyorum.
Erkek "İyi insanlar güzeldir" diyor.
Devam ediyor.
"Güzel olan insanların hiçbir zaman kötü olduğunu görmedim".
Bu önyargılı bakış açısına sahip olmasalardı, ben de onlarla ilgili yukarıdaki gözlemlerimi yazmazdım...
Maalesef, böyle sığ bakış açıları oldukça insanlar birbirini yargılamaya devam edecekler.
Muhtemelen karşısındaki bayanı etkilemek için, ona iyi olduğunu söyleyerek aslında güzel olduğunu ima etmek niyetinde olan bu zavallı öküzsü beyin acaba o kadını elde etti mi?
Merak ediyorum!

28 Ağustos 2016 Pazar

MICHAEL JACKSON mı MADONNA mı?

80'li yıllarda çok küçüktüm, asıl 90'ların çocuğuyum. En küçüğüyüm evin. Benden büyük bana eziyet etmeyi seven bana kölelik yaptıran iki kardeşim vardı. Hala var tabi:)
Onların sayesinde çok iyi müzikler dinledim. İyi kitapları okumayı ve iyi müzikleri onların sayesinde keşfettim. Mahallede tek yabancı müzik dinleyen kızdım. Benim müziklerimle dalga geçerlerdi.
Anlamazlar, sıkılırlardı.
O dönemde ve şimdi de müzikte hayatımda üstüne pek kimseyi koyamadığım Michael Jackson ve Modanna bir numaramdı. İkisini de birbirinden ayıramazdım. İkisi de birbirine rakipti. Kadın olduğu için Madonna'ya ne kadar hayran olsam da galiba benim Michael'ım bir taneydi. Hala kilplerini izleyip "off nasıl yaptı o hareketi" demekten kendimi alıkoyamıyorum. Müzik ile dansı bu kadar iç içe geçirebilen bu dönemde kim var bilemiyorum.
Diğerleri de vardı. Onlarında hakkını yiyemem. Queen , Sonra Guns'n Roses, sonra Bon Jovi (ki Axl o benim kıçımı yesin demişliği vardır kendisine ama olsun ben bon jovi'yi de seviyorum)...Böyle çok iyi müzikler çok gruplar dinledim, kardeşlerim sayesinde. Güzel kulağım oldu, iyi müziği öğrendim. Daha birçokları da oldu. Ahhh. Ama Michael var ya, sen bir taneydin. Hala öylesin adamım.
Umarım huzuru diğer tarafta (varsa) bulmuşsundur... Umarım.

21 Ağustos 2016 Pazar

NEYİNE SENİN MÜJDE

Cuma günü eğitim arşatırma hastanesindeydim. Neymiş? Çocukların ruhen ve fiziken uygun olmadığına dair rapor almalıymışım, yoksa çocuklar devletin kaydettiği ilkokulun birinci sınıfına gidecekmiş.
Öldüm anam, koştur koştur 5 kilo verdim. İmzalattığım yer ile doktorun olduğu bina arasında 1.5 km var yaklaşık.
Sıcağın altında. Bir de stresi üstüne, ya okul kabul etmezse kaygısı? Bu kadar uğraştığıma mı yanayım, yoksa olmazsa ne yapacağım kısmının stresiyle mi kavrulayım!!
Neyse halloldu.
Şehrin bir ucundan bir ucuna doğru yola koyuldum. Okula gidip evrağı vereceğim.
Şükür problemsiz halloldu.
Aradım Ex'i...
"Müjdemi isterim, hallettim" dedim. O ana kadar çok ilgili olup dakika başı mesaj çekip yoklayan Ex; bu başlangıç cümlemle
"Ya seni duyamıyorum burası çok sesli" dedi.
"Hallettim, hallettimm dedim".
Ex'ten gelen cevap "Ha orasını anladım, tamam" dedi..
Anlamadığı yer "Müjdemi isterim" kısmıymış meğer...
Offf Allah'ım ya...
O an...;
O'nu çamaşır sulu sıcak mı sıcak leğene koyup, beyazlayana kadar leğende bastırmak geldi içimden..

13 Ağustos 2016 Cumartesi

ÜRETKENLİK

Iphone'ımda bir klasör var"Üretkenlik" , bir kontrol edeyim dedim. Notlar'ım varmış burada.
Bloğa yazarım diye;  gördüğüm, yaşadığım enstanteneleri (uleyyyn ne zor kelimeymiş) not almışım.

Bakın efendim... ben bir halt anlamadım siz anlayacak mısınız?

Vu'yu anlat..
Kızların hastalıkları, onlara oda yaptığı
Annemle yaşadıklarımız
Aşk hakkında...


Çüş bana...

Böyle not alırsam tabi üretkenliğim pook gibi olur. 

Topla kendini şekerim.

Var mı bu blog dünyasındaki naçizane insanlardan başka seni anlayan!!!


Üretkenlik... miş.. Goy goya yatkın Türk milletine böyle formüllerle dolu eğitimlere gönderiyorlar ya, ilk gün herkes Alman gibi çalışıyor, ikinci gün goy goya devam:-)

**Böyle eğitimlerden çok enstanteneler çıkıyor mesela bunu da yazayım ben bir ara.....

Aaaa!!!!üretiyorum bak, resmi yapıştırırken okuduk, görüyor musun nasıl çalışmaya başladı zihin.


10 Temmuz 2016 Pazar

İKİ SENE

İki sene oldu boşanalı. Bu iki sene kolay geçmedi. Bu süreç bir kadın olarak benim ruhumda yaralar açtı. Önce kendi benliğimi parçaladım, sonra da bu parçalardan yeni bir ben yaratmaya başladım. 
Parçaları değişik yerlere koyup yapıştırmak ve onlara yeni şekil vermek zaman alıyor. 
Daha bitmedi, sürecim devam ediyor...
Çok 'gel-git'lerim oldu. 
Kendime kızdığım anlar oldu.
Kendimi suçladığım anlar.
Hatayı kendim de aramalar.
Karşı tarafı suçlamalar, sessiz-sesli hakaretler, sonuç: incitmeler-incinmeler...
Daha çok bu dönemde aldatılmış olduğum için karşı tarafı suçladım, suçlarken acıdım kendime, acıttım gereksiz yere ruhumu.
'Tüüü kaka'larla yetiştirilmiş olmaya kızdım.
Boşanınca, annemin beni tekrar ergen kızlar gibi korumaya kalkmasından, 'elalem ne der'lerden bunaldım bir dönem.
Mutlu olduğum zamanlarda suçluluk hissetmeye kızdım.
Çok gülünce arkasından kötü bir şey olmasını beklememe kızdım.
Çocuklar babadayken 'oh' çekmeme utandım buna  kızdım.
Ama;
Bunların hepsi gerçekti ve ben suçlu değildim, değilim. 
İki insan farklı yönlere gitti diye neden ben mutsuzluğu yaşamalıyım, ben de mutlu olmayı hakediyorum..
Önce ben diyorum artık.
Sonra da çocuklarım.

Ruhumdaki cam kırıklarını yapıştırıp onlara yeni şekiller verdikçe, hayata önyargısız bakmaya, benim gibi düşünmeyenleri dinlemeye, aklımı beslemeye, zevklerimi keşfetmeye ve mutlu olmaya gayret gösteriyorum.

Mesela en sevdiğim rengin 'mavi' olduğunu yeni keşfettim...
İçimdeki ben ile ilgili keşfedeceklerim daha var, ama acımadan-acıtmadan artık....



8 Temmuz 2016 Cuma

AMA BABACIĞIM...

Son yazılarımı okuyanlar bilir, bir ilişki başlamadan bitti. 
Kısa sürede çok yoğun duygular yaşadık. 
Hani bir cümleye başlarsın da cümleyi bitirmeden karşındaki insan cümleyi tamamlaya veriyordur. Bir elmanın iki yarısı gibiydik. Öyle gelmişti. Bu da kısacık dönemde çok yoğun duygular yaşamamıza sebep oldu. 
Aynı zevklere sahip, benzer hayat düşüncesine sahip, çocuğuna aşık tek başına bakan bir baba ve tek başına çocuklarına bakan bir anne. Resme bakınca her şey çok mantıklı, çok yerli yerinde.
Bu resme bakınca;  duyguların neden bu kadar yoğun yaşandığını, hatta aşık olduğumuzu anlayabilirsiniz.
Şimdi ne mi oldu?
O evlendi..
Bir haftadır görüşmüyoruz ama arada yazışıyoruz. Aman yanlış anlaşılmasın "iyi misin" ; "iyim, ya sen".... şeklinde hatır sormalar. Bu mesajlaşma da zamanla azalacak, aylara, yıllara kadar düşecektir. Ben de kendi yoluma bakacağım. 
Her ilişkinin bir faydası var, acıtsa da. 
Böyle insanların olduğunu gördüm, hala aşık olunabileneceğini fark ettim. Çocuklarım küçük ve evlenmeyi düşünmüyorum. Evliliğe karşı da değilim. Aman diyeyim büyük laf etmeyeyim; hep radikal işler başıma gelmiştir çünkü. 

Bu sefer daha kolay mı atlatıyorum nedir:) Sömürmedik bu ilişkiyi çünkü, saygımızı bozmadık, anne-baba kimliğimiz hep birinci sıradaydı, belki de ondan....inşallah...

Fikret Kızılok...Ama babacığım...

Ağlamak çare değil...

26 Haziran 2016 Pazar

İMKANSIZ


Bana sen evlenmezsin dedi Ex . Çocuklarımız var. Olmaz dedi. Evlenemezsin dedi.
Bu söz o kadar içime işledi ki. Bilinçaltıma yerleşti. Ben anneyim evlenemem, diye.
Bu sefer karşıma çıkan insanlarla evlilikten uzak bir ilişki kurmaya başladım. O'nu dinlediğim için değil. Beni korkuttu. O'ndan değil. O'ndan korkmuyorum. Sadece çocuklarımı düşünüp evlenmenin doğru olmadığını düşündüm. Evlenmemek için başlamadım hiç bir ilişkiye. aşık olursam dedim korktum. Ama yine de kaderden kaçamadım. Eğer evlenmeye bu kadar karşı olmasaydım şu anda aşık olduğum kişiyle evli olabilirdim. Bizimkisi platonik bir aşktı. Asla ilerlemeyecek asla olmayacak bir birliktelik. İmkansıza yakın. Hatta imkansız artık. Çünkü önümüzdeki hafta evleniyor.
Hala birbirimize biz nasıl yapacağız deyip duruyoruz. Uzaklaşmak için her şeyi yapıyoruz, bedenlerimiz yanyana değil ama ruhlarımızı hep hissediyoruz. Nasıl mı? Sormayın, işte öyle...
Çaresizim sadece..


21 Haziran 2016 Salı

ACAYİP

Çok enteresan iki üç gün yaşıyorum hayatımda.
Biri var.
Beni uzaktan iki senedir hayranlıkla gözlediğini söyleyen.
Hayallerindeki kadın olduğumu söyleyen.
Bir kere pas vermem için perde arkasından her sabah gidişimi gözleyen,
Akşamları yine perde arkasından benim gelme saatimi bekleyen biri.
Dolu dolu biri.
Hiç hayatımda beklemediğim biri.
Ben iki sene pas vermeyince taşınmaya karar verip, bir de üstüne üstlük evlenecek olan biri.
Acayip bir şey.
Hem de çok acayip.
Bugün bana piyano çaldı. Benim için ilk kez ve son kez çaldı. Bu bir başlamayan şeyin vedasıydı.
Konuşmadı.
Bakıştık, hoşçakallaştık...
Çok acayip birşey...
Anlatamam, anlatamıyorum.
Keşke kapılarımı bu kadar kapamasaydım diyorum.
Başka da birşey demiyorum...


19 Haziran 2016 Pazar

TATİLLLL VE BİRİ HAKKINDA..

Ve okullar tatil...
İkizlerle bu hafta birlikteyim. Ben de bir hafta izin aldım. Bakalım bu bir hafta yorgunluktan ne zaman plim bitecek. Acayip hareketliler ve sürekli aktivite yapmak istiyorlar.
İlk günün planı "Kelebek Çiftliği" ziyareti. Beykoz'da. Gezdikten sonra detayları ayrıca paylaşırım.

Bir de birini anlatmak istiyorum burada. Haftasonu tanıştık. Daha önceden de tanışıklığımız vardı ama merhaba, merhabaydı.

İyi ve güzel bir insan. Ama bir anne olarak başlamadan bitirdim tanışıklığı. Korktum. İlişki o kadar kafama yattı ki. Benzer zevklere sahibiz. Sorumlu bir baba. Çocuğu yanında ve bir anne gibi titizlikle yetiştiriyor çocuğunu. Malesef şans veremedim bu tanışıklığa. Başlarsak sonu bizi yaralayacak, O'nu daha çok belki. Çünkü ben artık evlilik ya da ciddi birşey düşünmüyorum hayatımda. Anne olarak çocuklarım büyüyene kadar belki, aklımda yok böyle şeyler. Sorumluluklarım çok fazla, işlerim çok yoğun. Üzerim, üzülürüm.
 Yolu açık olsun ve iyi insanlarla karşılaştırsın O'nu.

.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

BOXERLA OTURMANIN FERAHLIĞI..

Günaydın, Tünaydın, İyi akşamlar, İyi Geceler...

Çünkü biliyorum ki tüm dünyanın çeşitli yerlerinden bloğumu okuyan var. Biri şu an hangoutstan mesaj atıyor hatta. Kendisi Vancouver'dan bir dost. Selamlar şeker:)

İkilemlerimi az biraz atlattım, mutlu olabileceğime az biraz inandım, hatta bir eşe, erkek arkadaşa, sevgiliye ihtiyaç duymadan yaşanabileceğini özümsedim. Sanki bunlar olmadan mutluluk olmazmış gibi geliyordu ama neden olmasın diyorum artık.

Annem çok genç dul kalmıştı (45 yaşında). Senelerdir yalnız. İlk söylediği bana "Herşey koca demek değil". Bunu söyleyen annem olunca, bir de yaşadıklarına bakınca sustum! Ben mi bilirim O' mu?
Zaman içinde anneme karşı çıktığım birçok konunun aslında O'nun tarafından tecrübe edildiğini ve boş yere söylenmediğini gittikçe anlıyorum. Bazen acı tecrübeyle olsa da anlıyorum işte.

Sonra herkesin hayatına bakıyorum. Hiçbiri birbirinden farklı değil, diziler filmler gerçek değil. Neden bu kadar çok dizi izleniyor biliyor musunuz? Belki biliyorsunuzdur, düşünmüşsünüzdür de  bir de ben yazayım:) İlk bunu Aşk-ı Memnu ile farkettim. Benim Ex'in izlediği nadir dizilerden. Bu Aşk-ı Memnu'daki güzel kız için izliyordu.Kendi itiraf etmedi ben de sormadım. ama şunu söyleyebilirim ki, o diziyi izlediğimiz gece mutlaka ... neyse..İşte insanlar hayal kurup, başkalarının hayatlarına bakıp, elde edemediklerine özenip yanındakilerle neyi ne kadar yapabiliyorsa yapıyorlar. Aşk acayip birşey bence. 5 dakika da aşıkta olabilirsin, bir ömür yanında olana olamayabilirsin de... Biz işte o dizidekilere o gecelik aşık olup, o filmlerin bir karesinde gizlice oynuyoruz... Nitekim bundan dolayı diziler asla bitmez. Yalanları yaşamak ne kadar doğru bilemiyorum ama galiba herkes mutsuz, sadece tüketim toplumu olduğumuz için anlık mutluluklarla hayatı geçiriyoruz. Yazık mı? Yazık bence.

Bir soru: Dişlerinizi kahvaltıdan önce mi fırçalarsınız, kahvaltıdan sonra mı?

Subjecte takılmayın, bir arkadaşa  göderme olsun diye koydum. Kendisi malum yılların bekarı:):)

8 Mayıs 2016 Pazar

ACIMA KENDİNE! SAYDIR KENDİNİ!!!

Cumartesileri babaya gider yavrular, pazar dönerler genelde. Anneler günü diye göndermeyeyim dedim ama, cumartesi pazar iki gün bende olunca tek başıma çok yoruluyorum çocuklarla. İş zaten bugünlerde çok stresli. Pazar sabahı getirirsin dedim. 12:00 gibi geldi yavrular. arabada huysuz olan uyumuş, beş karış suratla girdi. "Anneler günün kutlu olsun" u bırak ne bir merhaba, ne bir güleryüz sarılma. Çok kırıldım. Öküz çocukları hazırlamadan getirmiş, ruh halleri karmaşık.Bugün sadece babaanne ve halaları için anneler günü olduğunu sanan iki çocuk.Ex gitti. Tabi ki O'ndan bir kutlama beklemiyorum. Nitekim ayrıldıktan sonra çocuklarım için doğumgününü bile pasta alıp kutlamışlığımız var. Neyse..Eksik kalmasın yavrularım diye. Babalarından uzaklaşmasınlar diye.
Eeee... tepem bir attı. Gider gitmez aradım arkasından. "Yazıklar olsun, ne biçim insan oldun sen. Çocuklar beş karış suratla geliyorlar, ellerine bir çiçek bile vermiyorsun" Çat kapadım. 10 dakika sonra kapı çaldı. Çocukları aldı, markete gidiyoruz dedi. Yavrular ellerinde birer demet karanfille döndüler:) Kapıdan girer girmez de "Anneler günün kutlu olsun" diyerek öptüler beni. Ben de teşekkür ettim ve "Aferin size çocuklarım böyle işte yol yordamı şimdiden öğrenin" dedim. Anlayan anlasın artık..

10 Nisan 2016 Pazar

YIKIMLARIM'IN ÖZETİ

Daha 4 senelik evliydik, arkadaş askere giderken bir sapıttı. Bunalımlara girdi. İş yerindeki meslektaşına aşık olduğunu söyledi. Falan filan.
Peşini bırakmadım, kayınvalidem de destek oldu. Sonrasında askere gitti gününü gördü ve bir şekilde atlattık. Hiç olmamış gibi devam ettik.
İki sene sonra tekrar aynı konu patlak verdi. Hem de ben işsiz kalmışken. Evde 4 yada 5 aydır oturuyordum, bir şeyler yapıyordum ama para getirmiyordu. Aslında işsizken yaptığım o işe devam etseydim şu an paraya para demiyordum:) Ama arkadaş destek olmadı bana, iş bulmam için her gün kafamın etini yedi. Bütün hevesimi kaçırdı, iş ilişkilerimde ilerlememe psikolojik olarak engel oldu. O'na sorsanız sen istiyorsan yapsaydın ben ne yaptım diyebilir şimdi. Ama beni anlayan anladı. Hele de böyle koca geçmişi olanlar daha iyi anladı. Neyse ben iş ararken boşanmak istedi. İşsizim iş bulayım, ne olur yapma dedim. Yok söz dinletemedim. Peşinden koştum, yuvamı kurtarmak için her şeyi yaptım. Falcıya bile gittim. Falcıdan aklımda kalan tek şey, sakın yuvanı bozma ne gerekiyorsa yap, ileride istediğini alacaksın. Ama şimdi ayrılırsan sen çökersin, yıkılırsın toplayamazsın dedi.
E zaten manzaraya bakın, iş yok, ev-araba zaten yok, kira ödüyorum. Tutunacak bir dalım, umut olacak çocuklarım yok. Nitekim köprüden atlamamak için her şeyi denedim. Olmadı, evden gitti. Ailem geldi yanıma bir süre. Sonra bir baktım iki blok ötede ev tutmuş.Neyse, olaylar olaylar.. Ailem istemedi yakınlarımda O'nu. Kimin ailesi ister ki. Deli mi ne , ne diye benim muhitime geliyorsun,sorarlar adama.
Neyse şans eseri gazete ilanından halen çalıştığım işi buldum. Özelliklerimin kat ve kat altında. ama yapacak bir şey yok. Hemen başladım. Bu arkadaş yakınıma taşındıktan sonra tabi canı sıkılmaya başladı. Geri döndüğü kapıda da istediğini bulamadı herhalde tekrar iletişim kurmaya başladı. İstemedim, bayağı mücadele ettim. Boşanma davası açmıştık. O gün adliyeye gitmeden önce buluşmak istedi. Buluştuk. Gidemedik adliyeye. Neyse , tekrar barışmalar, eskiyi unutup öne bakmalar falan filan.. Sonra mı ne oldu? Sonraki yıllarımız oturaklı geçti, hatta güzel, mutlu anılarla dolu. Bu olaydan 4 sene sonra hamile kaldım. Hemen güvenemedim, O'da güvenemedi herhalde kendine.4 sene ve çocuklar doğduktan sonraki 2 sene çok güzel geçti.
Sonra çocuklar büyümeye başlayınca, hastalıklar, uykusuzluklar, ağlamalar.. Bu arkadaş bunalıma girdi yine. Hatta 23 Nisan her yer tatil bizim çalışmayı sevmeyen, iş yerindeki herkesten nefret ettiğini söyleyip, sürekli kötü konuşan arkadaşın o gün çalışası geldi.Ben de aldım kayınvalide, görümce cümbür cemaat pikniğe gittim. Orada durumu konuştum. Annesi haklı olarak ne olur mücadele et, yuvanı kurtar, iki çocuğun var dedi. Ben de , bak gözümüzün önünde kızın var, 6 aylık çocukla bıraktı kocasını, oğlunuz da aynı dedim. O yüzden beni seviyorsanız bana mücadele et demeyin dedim. Ve konuyu kapattık. Sonraki günler işlemlere başladık. Ama bu iş bedelsiz olmaz dedim kendi kendime. Kendimi ve çocuklarımı ne kadar güvenceye aldırabiliyorsam aldırdım. Elimden geleni yaptım.Ve nitekim aslında gitmek isteyen O görünse de ben O'nu bıraktım...

6 Nisan 2016 Çarşamba

KABUK

Kabuğuma çekildim, ikizlerimle....
Yalnızlığı iyice içime çekiyorum, sindiriyorum, kendimi dinliyorum...
Çocuklarımı daha çok anlamaya çalışıyor onlarla daha çok vakit geçiriyorum.
Kıştan çıkıp Bahar'ı karşılıyorum.
İçimde buruk bir hayatın kırıntıları var.
Ve ağzımda hep acı bir tat..
Bir yanım eksik, yüreğim yarım..
Hayat neşe vermiyor, bir tek çocuklar ve bazen iş.
Tutunacak dallarım bunlar.
Her gün aynıya uyanıyorum.
İçimde yaşam kıpırtıları yok.
Bazen böyle bir hayatı niye yaşıyoruz ki diyorum.
Boş geliyor herşey. Anlamsız.
Nitekim mutsuzum.
Geçen sene ki coşku yok içimde artık.
Boşver gitsin!!!
Yeni felsefem.
Herşeyi boşveriyorum.
Anlamı olmadığı için hayatın, hayatla ilgili hiçbirşey yapasım yok...
Boşluktayım.
Sabahlara artık heyecanla kalkmıyorum.
Yaşama sevincimi ne mi götürdü?
İnsanlar...

28 Şubat 2016 Pazar

PAZAR AÇIK BÜFE KAHVALTILARI

Pazar günü ne demek?
Kahvaltı demek?
Artık bana pek kahvaltıyı ifade etmiyor gerçi.
Benim için Pazar günü, sabah spor yapmak, deniz kıyısında oturmak gibi, sakin yalnız başıma kafa dinlediğim bir gün.Eski pazarların yorgunluğunu hala atamadım zira..
Balkonda oturuyorum sabah ve siteden çıkan arabalara bakıyorum.
Tüm aile, maaile..
Açık büfe kahvaltı yapılan mekanlara gidiyor %80'i.
Ne zaman oldu bu moda, ne zaman değiştik diye düşündüm.
Sanki bunları daha önce yapmamışım gibi.Yaptım tabi, hem de en alasını .
Sanki yapmazsan sosyal hayattan puanın düşecek gibi.
Ne kadar gerizekalıcaymış:)
Hatta ayrıldıktan sonra haftasonu yaptığımız bu programlar için ağlamıştım bir de. Salak kız işte. Hayatı kendi istediğin gibi değil de başkası istediği için yaşarsan böyle olur işte. Bu şeyleri birşey sanıyorsun, mutlu olduğunu sanma haliymiş meğer.
Düşünüyorum da. Benim için haftasonları tam bir işkenceymiş.

  • Erken kalk.
  • Çocuklar uyanmadan dışarı çıkma hazırlıklarına başla. Duş, ütü, saç yapma, çocuk çantası hazırla. O uyusun.
  • Çocuklar kalksın. Çiş-kaka-kıyafet giydirme falan filan.
Sabah aldığın duş, fönlediğin saçlar hoop çöpte.
Kan ter içindesindir, birşey unutmamak için de evin için de oradan oraya atmaca misali uçarsın. O nerde mi?
Pek yardımcı olduğu söylenemezdi, hemen sinirlendiği için de hepsini kendim halletmeye çalışırdım.
Zavallı üçlü koltuğum...Çok özledi o güzel kıçı:)
Aman sorun çıkmasın, aman şimdi çocuklar sakin olsun da hemen çıkalım da kızmasın, tepesi atmasın.Aman mutsuz olmasın.
Saaaaalak  saaalak .. Daha ne diyeyim kendime.

Pazar kahvaltısı böyle olmalı bence:)


25 Şubat 2016 Perşembe

YALNIZ MI YATIYORUM !!!

Bunalımlı günlerimdeyim. Sorgulamalarım arttı. Çok kendi başıma kaldım bu dönemde. İyi geldi bir bakımdan. Uzaktan izledim insanları. Uzak kalınca gerçek değillerse hemen nasıl uzaklaştıklarını gördüm etrafımdan. Kaç yaşındayım hala insanlara hayret edebiliyorum.
Hala öfkemi kontrol edemediğim zamanlar oluyor. Telefonu alıp döşemelerim çok azaldı gerçi ama. Üç aydır semptom yoktu mesela. Ama dün akşam ikizlerimden birinin bir cümlesi beni yıktı geçirdi. Saldıracak yer aradım Ex'e. Bu sorulara cevap vermek, çocuklarımın kafasında gereksiz analizler yapmasına sebep olacak bu durumları yaşattığı için. Saçmada olsa O'nu suçlayacak bir konu bulup çıldırttım.

Biliyorsunuz, haftada iki gece iş çıkış gelip, çocukları uyutup arkasından gidiyor bu beyimiz. Baktığınızda, evet çocuklar babadan kopmamış oluyor, böylece evde kalmayan bir baba faktörü var çocukların kafasında. Hiç yoktan iyidir diye düşünüyorum. Böyle diyorum çünkü babamı küçük yaşta kaybettiğimden, benim yaşadığım o yokluğu hiç yoktan yaşamayacaklar. Kimine göre doğru kimine göre yanlış olabilir bu varsayımım tabi.

Ben ikizlerinde bu işi böyle anladıklarını sanıyordum. Yanılmışım.

Geçenlerde bir tanesi , "biz uyuduktan sonra siz baba ile içeride sinemamı izleyeceksiniz" diye sordu. Enteresan geldi , "hayır nereden çıktı, baba uyutup gidecek sizi" dedim. Daha fazla açıklama yapmadım.
Akşamda diğer ikiz "Anne, baba gittikten sonra sen yalnız mı yatıyorsun"
"Evet" dedim.
"Peki üzülmüyor musun, yalnız yattığın için"
Bir yutkundum.
"Siz zaten gece pıtır pıtır yanıma geliyorsunuz, hiç yalnız kalmıyorum ki" dedim.

Yavrucuğum bunu düşünmüş, neden-sonuç ilişkisi kurmuş, yorumlamış, üzülüyor muyum diye sorgulamış bir de vesaire vesaire..

Cuk oturdu kalbime  cümlesi. Annesini düşünürmüş te küçük meleğim, O'nun için üzülürmüş te.
Çok acayip oldum.
İşte böyle zamanlarda, tüm bunlara değer miydi diyorum. Hayatını istediğin gibi yaşayacağım derken, arkanda bıraktığın kırık kalpler hele küçük iki tane kalbin  bunlarla meşgul olması, O'nlara bunu yaşatmak ... Değer miydi? Mutsuz olduğunu görüyorum. İstediğin hayatı da yaşayamıyorsun şimdi. Ve her zaman bir yarın eksik kalacak. Hiç bir zaman dolmasın diliyorum o yarım'ın.. Dışarıdan tam görünsün ama  içinden hep yarım ol. Ben dışarıdan yarım görünürken içimde iki tane koca bir tam görünüyorum. Bu bana yeter.




26 Ocak 2016 Salı

KOMŞU ABİ-HORLAMAAAA!

Ex'ten boşandık, gece horlamalarından kurtulduk güya.
Çocuklar uyuyunca ev sessiz, tık yok.
Yatak odası da malum sessiz.
Ama kardeşim.. Nedir bu horlama sesi yaaaa.
Hani kurtulmuştuk.
Yandaki komşunun horlamalarına kalkıyorum!!!
O'nu da boşayacağım şimdi. O'nda iki çocuk var, dört çocuk zor. Bakamam. Yoksa...
Offf..

3 Ocak 2016 Pazar

2016 ÖFKESİ

Haftasonu...
Kardan dolayı evde mahsur kaldım.
Yürüyüşe de gidemedim.
Kurdum da kurdum kafamda.
Tabi eskisi kadar değil.
Başucumda okuduğum üç tane farklı kitap..
Asla bir kitap okuyamam.
Hepsini bitiriyorum Allah'tan. Bitmezse bendeki huzurluğu anlatamam.
O kitap bitecek.
O ev temizlenecek.
O kekler, poğçalar yapılacak.
Yemek tabi ki es geçemem yemeği de.
İş mailleri okunup, temizlenecek.
Planlı dosyalarımdaki To Do listem gözden geçirilecek.
Ve tabi ki pilates atlanmayacak..
Hısrlı kadınım nitekim, EX'e göre de dünyada tanıdığı üç zeki insandan biriyim.
Eh hal böyle olunca ne zaman kafanda kuruyorsun be kadın diyeceksiniz.
Bu enerjiyle ona da vakit buluyorum hiiiç merak etmeyin.
Ne mi kuruyorum?
Ex ile kadını düşünüyorum. Evelendiler mi? Ne yapıyorlar?
Çocuklarıma nasıl davranıyorlar?
Bunları kuruyorum kafamda.
Sonra iki damla gözyaşı.. Bitiyor. Hemen kapatıyorum.Ama bitmiyor bu kitap, hep başucumda.
Ama bu kitabın bitmesi gerek artık.
Başucumdan bu öfke dolu, beni yiyip bitiren kitabı bitirmem gerek ve sonra da  kütüphanemin raflarında yerini almalı artık.
Ama nasıl?
Nasıl önüme bakıp hayatıma devam edeceğim?
Yardım almama rağmen, bilemiyorum, hiç bitmeyecek gibi geliyor. Neredeyse iki sene olacak ama bitmiyor mendebur öfke içimde...